Yunus Bir Söz Söyledin Hiçbir Söze Benzemez

31 12 2015

“Çıktım erik dalına anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu

Ağrılık yaptı bana bühtan eyledim ona
Gerçi de geldi aydır hani aldın kuzumu

Kerpiç koydum kazana poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana bandım verdim özünü

İplik verdim çulhaya sarıp yumak etmemiş
Becid becid ısmarlar gelsin alsın bezini

Bir serçenin kanadın kırk katıra yüklettim
Çift dahi çekemedi şöyle kaldı kazını

Bir sinek bir kartalı salladı urdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu

Bir küt ile güreştim elsiz ayağım aldı
Güreşip basamadım göyündürdü özümü

Kafdağından bir taşı şöyle attılar bana
Öylelik yola düştü bozayazdı yüzümü

Balık kavağa çıkmış zift turşusun yemeye
Leylek koduk doğurmuş baka şunun sözünü

Gözsüze fısıldadım sağır sözüm işitmiş
Dilsiz çağırıp söyler dilimdeki sözümü

Bir öküz boğazladım kakıldım serekodum
Öküz ıssı geld’aydır boğazladın kazımı

Bundan da kurtulmadım nidesini bilmedim
Bir çerçi de geld’aydır hani aldın közümü

Tosbağaya sataştım gözsüz sepek yoldaşı
Sordum sefer nereye Kayseri’ye azimi

Yunus bir söz söyledin hiçbir söze benzemez
Münâfıklar elinden örter ma’nî yüzünü”
Yunus Emre

365

* anda: orada; bostan: bahçe; ıssı: sahip; kakımak: kızmak, hiddetlenmek; koz: ceviz; ağrılık yapmak: değer vermek, hürmet etmek; bühtan kılmak: iftira etmek; aymak: demek, söylemek; kerpiç: duvar örmek için kullanılan saman ve balçık karışımı tuğla; poyraz: soğuk kuzeydoğu rüzgarı; çulha: el tezgahında bez dokuyan kimse; becid: acele, çabuk, devamlı, ısrarlı; ısmarlamak: emanet etmek, çağırmak, tembihlemek, vermek; kazını: kazık gibi çakılı; urmak: vurmak; küt: kötürüm, eli ayağı tutmaz; basmak: örtmak, yenmek, üstüne yatmak; göyündürmek: yakmak; Kaf: dünyayı çepeçevre kuşattığı söylenen efsanevi bir dağ, tasavvufta insan bedeni yerine kullanılan bir sembol; öylelik: yarım günlük, öylece; boza yazmak: az kala bozmak, bozacak gibi hareket etmek; koduk: eşek yavrusu, sıpa; bakmak: umursamak, aldırış etmek; kakılmak: vurulmak, çalınmak; serekomak: bırakmak; nidesini: ne yapacağını; çerçi: herşeyi satan seyyar satıcı; köz: kor ateş; tosbağa: kaplumbağa; sataşmak: karşılamak, rastgelmek; gözsüz sepek: köstebek; azm eylemek: niyet etmek, karar vermek; münâfık: görünüşte iman sahibi içten kâfir olan, iki yüzlü nifak çıkaran; ma’ni: mânâ, anlam





Her Nereye Döner İsem Aşk İledir İşim Benim

30 12 2015

“Her nereye döner isem aşk iledir işim benim
Oldur gönlümde teşvîşim hem aşktır yoldaşım benim

Aşksızlara göynür gözüm onunçün fâşolur râzım
Görüceğiz âşıkları kaynar içim dışım benim

Bu aşk bize rahmânidir hem canımızın canıdır
Onun için şeytan ile her dem bu savaşım benim

Benim canım bir kuştur kim gövdem onun kafesidir
Dosttan haber geliceğiz bir gün uçar kuşum benim

Geldim dünyayı seyrettim ya bugün ya yarın gittim
Ben bunda eğlenemezem bunda işim bitmez benim

Yunus aydır ben âşıkım hem âşıkım hem sâdıkım
Bu ayrık âşıklar gibi yoktur ârâyişim benim”
Yunus Emre

364

* ol: o; teşviş: kargaşalık, karışıklık; göynümek: acı duymak, kendi kendine içten yanmak; fâş: açıklamak, meydana çıkarmak; râz: sır, gizlenen şey; görüceğiz: görünce; rahman: esirgeyen, merhamet eden; dem: an, zaman, nefes; geliceğiz: gelince; seyretmek: gezmek, dolaşmak; bunda: burada; eğlenmek: beklemek, durmak, vakit geçirmek, oyalanmak; iş bitirmek: iş yapmak; aymak: demek, söylemek; âdık: doğru, gerçek, dostluğu ve bağlılığı içten olan, sadakatli; ayrık: ayrı, başka, gayrı; ârâyiş: süs, ziynet





Ger Râzımı Söyler İsem Kimse Dilim Bilmez Benim

29 12 2015

“Ger râzımı söyler isem kimse dilim bilmez benim
Eğer sabır eyler isem gönlüm karar kılmaz benim

Ey dûstlar ey uslular siz ayıdın ben nideyim
Ol dost yüzün göreliden aklım başa gelmez benim

Bunun gibi tertib ile benim işim varmaz başa
Elimden iş kalır ise canımdan iş kalmaz benim

Ne deliyim ne usluyum benzer neye benim işim
Aşk denizine gark olup gönlüm canım doymaz benim

Mahabbetin odu benim yüreğime düştü yanar
Denize garkolurısam söynüp hata kılmaz benim

Yıl onki ay bu aşk gülü od içinde bitipdurur
Yandığımca artar odum devrim geçip solmaz benim

Cümle Hakk’a yol vardılar sabr ile Hakk’a erdiler
Aşkın aslı oddandurur sabrım ile olmaz benim

Nice dedim bu gönlüme var sabır eyle dek otur
Şol dem daha bedter olur öğüdümü almaz benim

Bu Yunus’un çün sûreti ölüp toprak olur ise
Bâtınımdan aşk sevgisi bilin ki hiç gitmez benim”
Yunus Emre

363

* ger: eğer; râz: sır, gizlenen şey; uslu: akıllı; aymak: demek, söylemek; nitmek: ne etmek; tertib: sıralamak, sıraya koymak, düzen; işi başa varmak: işi sona ermek; gark olmak: batmak, birşeyi çok çok elde etmek; muhabbet: sevgi, dostça konuşmak, yarenlik; od: ateş; söyünmek: kendi kendine sönmek; -durur: kuvvetlendirme eki, -dur; cümle: tümü, hepsi; nice: nasıl, ne kadar, çok; dek: denk; dek oturmak: rahat, esen, uslu oturmak; şol: şu; dem: an, zaman, nefes; bedter: daha kötü, beter; çün: çünkü, ne zaman ki; sûret: görünen şekil; bâtın: görünmeyen, iç, öz





Çoklar Yunus’a Der Nicedir Aşk Esrikliği

28 12 2015

“Ben seni sevdiğimi söyleşirler hâs u âm
Söyleşenler söyleşsin sensiz dirliğim harâm

Kim senin lezzetinden canı tad almaz ise
Yürür bir cansız sûret âlem halinden bî gam

Ben bu dem seni gördüm nicesi sabreyleyim
Beni bir dem görmeye müştaktır cümle âlem

Seni gören kişiye ne hâcet hûr u kusûr
Seni sevmeyen cana tamudur cümle makam

İki cihan varlığı ger benim olur ise
Sensiz bana gerekmez iş seninledir tamam

Bin yıl ömrüm olursa harcedem bu kapıda
Ben gerçek âşık isem gerek bu yolda ölem

Çoklar Yunus’a der nicedir aşk esrikliği
Nitsin ezel bezminde şöyle çalındı kalem”
Yunus Emre

362

hâs u âm: ileri gelenler ve halk; dirlik: yaşayış, hayat, geçim; harâm: helal olmayan, dince yapılması yasak edilmiş şey; sûret: görünen şekil; bî gam: gamsız, kedrersiz, üzüntüsüz; dem: an, zaman, nefes; nice: nasıl, ne kadar, çok; müştak: özleyen, göreceği gelen, görmeye can atan; hâcet: gereklilik, ihtiyaç, dilek, istek; hûr: cennet kızı; kusûr: kasr, köşk; tamu: cehennem; makam: mevki, kat, yer; ger: eğer; harc olmak: bir işe emek sarfetmek; esrik: sarhoş, mest, coşkun; nitmek: ne etmek; ezel: zamanın önsüzlüğü, başlangıcı olmayan zaman; bezm: meclis; şöyle: bunun gibi, öyle; çalınmak: çizmek, çizilmek

 

 





Nite Ki Ben Beni Buldum Bu Oldu Kim Hakk’ı Buldum

27 12 2015

“Değme bir yol kandan bana dağılmayam değme yana
Kutlu oldu bu seferim hoş menzile erdim ahî

Mansûr idim ben ezelden onın için geldim bunda
Yak külümü savur göğe ben Ene’l Hakk oldum ahî

Ne oda yanam dağılam ne dâra çıkam boğulam
İşim bitince yürüyem teferrüce geldim ahî

Mün’im oldum yoksul iken benim oldu kevn ü mekân
Yerden göğe mağrib maşrık yer ü göğe doldum ahî

Nite ki ben beni buldum bu oldu kim Hakk’ı buldum
Korkum onu buluncadı korkudan kurtuldum ahî

Yunus kim öldürür seni veren alır gene canı
Bu canlara hükmedeni kim idüğün bildim ahî”
Yunus Emre

361

* değme: herhangi biri, herkes; kandan: nereden; kutlu: uğurlu, mübarek; sefer: yol, yolculuk; menzil: konak, konulacak yer; ahî: kardeşim; fütüvvet ehlinin şeyhi; Mansûr: Hüseyin b. Mansûr el-Hallâc el-Beyzâvî, IX-X yüzyıllarda yetişen sufilerden, Ene’l-Hakk “Ben Hakk’ım” sözü şeriata aykırı bulunmuş ve Bağdad’da asılarak öldürülmüştür, “Kitabu’t Tevâsin” adlı bir kitabı vardır; ezel: zamanın önsüzlüğü, başlangıcı olmayan zaman; bunda: burada; od: ateş; dâr: darağacı; teferrüc: ferahlamak, gam dağıtmak, gezip seyredip eğlenmek; mün’im: nimet veren, yedirip içiren; kevn: var olmak, varlık; kevn ü mekân: kâinat; mağrib: batı; maşrık: doğu; nite: nasıl, ne halde, daha ne kadar; kim: ki; idüğü: olduğu





Ben Bende Seyreder İken Aceb Sırra Erdim Ahî

26 12 2015

“Ben bende seyreder iken aceb sırra erdim ahî
Bir siz dahi sizde görün dostu bende gördüm ahî

Bende baktım bende gördüm benim ile bir olanı
Sûretimde can olanı kimdürür ben bildim ahî

İsteyiben bulamazam ol ben isem ya ben kani
Seçemedim ondan beni bir kezden ol oldum ahî

Sûret topraktır diyeni gönlüm kabul etmez onu
Bu toprağın cevherini hazrete irgördüm ahî

Münkir kişi duymaz bunu dertlilerin sezer canı
Ben aşk bağı bülbülüyüm ol bahçeden geldim ahî

Ma’şuk bizimledir bile ayrı değil kıldan kıla
Irak sefer bizden kala dostu yakın gördüm ahî
Yunus Emre

360

* seyretmek: gezmek, dolaşmak; aceb: şaşılacak şey; ahî: kardeşim; fütüvvet ehlinin şeyhi; dahi: aynı zamanda; sûret: görünen şekil; kimdürür: kimdir; -iben, ıban; -erek, -arak; ol: o; kani: hani, nerede; kezden: kerede, defada; irgörmek: eriştirmek, ulaştırmak; münkir: inkar eden, kabul etmeyen, inanmayan; ma’şuk: sevgili, sevilen; kıldan kıla: yakınlık, azıcık; ırak: uzak; kalmak: olduğu gibi bırakmak, bir işe girişmemek





İstediğimi Buldum Eşkere Can İçinde

25 12 2015

“İstediğimi buldum eşkere can içinde
Daşra isteyen kendi kendi nihân içinde

Kadimdir ol ırılmaz onsuz kimse dirilmez
Adım adım yer ölçer hükmü revan içinde

Tutun diye çağırır oğrı dahi çığırır
Bu ne acayip oğrı bu çağıran içinde

Siyâset meydanında galebeden bakan ol
Siyâset kendi olmuş girmiş meydan içinde

Tartmış kudret kılıcın çalmış nefsin boynunu
Nefsini tepelemiş elleri kan içinde

Sayrı olmuş iniler Kur’an ününü dinler
Kur’an okuyan kendi kendi Kur’an içinde

Bu tılsımı bağlayan cümle dilde söyleyen
Gör nice cevlân eder hırka pilân içinde

Türlü türlü imâret köşk ü saray yapan ol
Kara nikâb tutunmuş girmiş külhân içinde

Baştan ayağa değin Hakk’tır seni tutmuş
Hakk’tan ayrı ne vardır kalma gümân içinde

Bir isen birliğe gel ikiyi elden bırak
Bütün ma’ni bulasın sıdk u imân içinde

Oruç namaz gusül hac hicaptır âşıklara
Âşık ondan münezzeh hâlis heves içinde

Girdim gönül şehrine daldım onun bahrine
Aşk ile gider iken iz buldum can içinde

Bu izimi izledim sağım solum gözledim
Çok acayipler gördüm yoktur cihan içinde

Yunus senin sözlerin ma’nidir bilenlere
Söyleniser sözlerin devr-i zaman içinde
Yunus Emre

359

eşkere: âşikâr, açık, meydanda; daşra: dışarı, dışarıda; nihân: gizli, saklı; kadim: evveli, başlangıcı olmayan, ezeli; ırılmak: ayrılmak, uzaklaşmak; dirilmek: yaşamak, geçinmek, biraraya gelmek; revan: akan, giden, ruh, can; revan olmak: hükmü geçmek; oğrı: hırsız; siyâset: ceza vermek, asmak, idam etmek; siyâset meydanı: idam sehpahasının kurulduğu meydan; galebe: çokluk, kalabalık; ol: o; tartmak: çekmek; kudret: güç, Allah’ın ezeli gücü; sayru: hasta; ün: nidâ, ses; cevlân: gezinme, dolaşma; hırka: üste giyilen önü açık topuklara dek uzanan kollu elbise, pilân: çul, bez, çaput; imâret: bayındırlık, mamur olmak; nikâb: yüz örtüsü, peçe; külhân: hamamları ısıtan, hamamın altında bulunan kapalı ve geniş ocak, cehennemlik; tutmak: farz etmek, kabul etmek, elde bulundurmak, istilâ etmek; gümân: şüphe, zan; ma’ni: mânâ, anlam; sıdk: doğruluk, gerçeklik, sadakat; hicâb: örtü, perde, utanma;münezzeh: temiz, arı, noksanlardan uzak, tenzih edilmiş; hâlis: saf, temiz yürekli, özü sözü bir olan; heves: nefsani şeylere düşkünlük; bahr: deniz; acayip: garip, tuhaf; söyleniser: söylenecek; devr: dönüp dolaşma

* imân, rûh’ların birleşmesi demektir, bir şeye inanmak “ilm’el yakîn”, imân etmek ise “ayn’el yakîn” olmak demektir; bunun anlamıysa, onun içinde yaşamak demektir (açıklama alıntı, Lütfi Filiz)





Yüzbin Güherden Fariğ Aşk Denizine Dalan

24 12 2015

“Şart u farz olmaz onda canı aşka kalanda
Cevapsız dil söylenir nice bilsin bu lisan

Elden iş bıraktırdı niteliksiz baktırdı
Dostluk ticaretinde unuttuk assı ziyân

Beni benlikten kodu varlık defterin dürdü
Havf u recâ göstermez hayr u şer elden koyan

Sorman Yunus’tan haber dost nerdeyse orda var
Yüzbin güherden fariğ aşk denizine dalan”
Yunus Emre

358

farz: Allah’ın emri, yapılması mutlaka gereken emir; nice: ne kadar, çok; niteliksiz: keyfiyetsiz, mahiyetsiz, ne olduğu belli olmayan; assı: fayda, kâr, kazanç; ziyân: zarar; anı: onu; komak: bırakmak; defteri dürmek: öldürmek; havf u recâ: korku ve dilek, korkmek ve dilemek, korku ve umut arasından bulunmak; hayr: iyi, faydalı, hayırlı, yarar; ü: ve; şer: kötülük, fenalık; elden komak: bırakmak, terketmek; güher: mücevher, kıymetli taş; fâriğ: azade; vazgeçmiş





Aşkın Serhengi Beni Komadı Hiç Nesnede

23 12 2015

“Dîn ü millet kodurdu ol benim cânım alan
Onu duyan kişiye ne gönül kalır ne cân

Duymayanlar hâlimi dînin kodu der bana
Ne ile dîn beslesin cansız gönülsüz kalan

Sûretimde varlığım gönül ile can idi
Cümlesin yağmaladı bana aşk bağışlayan

Aşkın serhengi beni komadı hiç nesnede
Ne İslâmda ne dînde anılmaz küfr ü îman”
Yunus Emre

357

dîn: yapılan işe verilecek olan ve verilen karşılık, mükafat ya da mücazat, inanca, ibadete ve muamelata ait inanılacak ve yapılacak şeylerin tümü; ü: ve: millet: dinin tüm hükümleri, din, mezhep, aynı dinde olan topluluk; kodurmak: bıraktırmak; ol: o; hâl: durum, suret, derman, tâkat; sûret: görünen şekil; cümle: tümü, hepsi; yağmalamak: baskın veya zorla bir şey elde etmek; serheng: çavuş, yasakçı, kapı bekçisi; komak: bırakmak; nesne: şey; islâm: müslümanlık, esenliğe erişmek; küfür: bir şeyi örtmek, perdelemek, gizlemek ve nimete nankörlük etmek

* imân, rûh’ların birleşmesi demektir, bir şeye inanmak “ilm’el yakîn”, imân etmek ise “ayn’el yakîn” olmak demektir; bunun anlamıysa, onun içinde yaşamak demektir (açıklama alıntı, Lütfi Filiz)

 





Can Gözüyle Bakan Görür Yunus Gözüyle Gördüğün

22 12 2015

“Gerçek sana âşık isem arlanmalık nemdir benim
Şükrâne canımı verem ger melâmet donun giyem

Zühd ü tâat usûl-i dîn aşk haddinden daşra durur
Nisbet değildürür bana secde vü rükû u kıyâm

Dost sûreti gözgüdürür bakan kendi yüzün görür
Gelsin o kendisiz gelen ben râzımı ona direm

Can gözüyle bakan görür Yunus gözüyle gördüğün
Yoksa yaban gözü ile kimesneye ne söyleyem”
Yunus Emre

356

* arlanmak: utanmak; şükrâne: şükran alâmeti; ger: meğer; melâmet olmak: kınanmak; don: elbise, kılık, kıyafet; zühd: dinde şüpheli şeylerden kaçmak; vü/u/ü: ve; tâat: Allah’ın emirlerini yerine getirmek, itaat etmek, ibadet etmek; usûl: kök, asıl, ata, ced, yol, yöntem; hadd: sınır, şeriatçe verilen ceza; daşra: dışarıda; nisbet etmek: eşit tutmak, kıyaslamak; -dürür: kuvvetlendirme eki, -dir; secde: namaz kılarken alnı, el ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarını yere getirerek alınan durum; rükû: eğilmek; kıyâm; ayağa kalkmak; sûret: görünen şekil; gözgü: ayna; râz: sır, gizli şey; ana: ona; yaban: yabancı, el; kimesne: kimse