“Çıktım erik dalına anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu
Ağrılık yaptı bana bühtan eyledim ona
Gerçi de geldi aydır hani aldın kuzumu
Kerpiç koydum kazana poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana bandım verdim özünü
İplik verdim çulhaya sarıp yumak etmemiş
Becid becid ısmarlar gelsin alsın bezini
Bir serçenin kanadın kırk katıra yüklettim
Çift dahi çekemedi şöyle kaldı kazını
Bir sinek bir kartalı salladı urdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu
Bir küt ile güreştim elsiz ayağım aldı
Güreşip basamadım göyündürdü özümü
Kafdağından bir taşı şöyle attılar bana
Öylelik yola düştü bozayazdı yüzümü
Balık kavağa çıkmış zift turşusun yemeye
Leylek koduk doğurmuş baka şunun sözünü
Gözsüze fısıldadım sağır sözüm işitmiş
Dilsiz çağırıp söyler dilimdeki sözümü
Bir öküz boğazladım kakıldım serekodum
Öküz ıssı geld’aydır boğazladın kazımı
Bundan da kurtulmadım nidesini bilmedim
Bir çerçi de geld’aydır hani aldın közümü
Tosbağaya sataştım gözsüz sepek yoldaşı
Sordum sefer nereye Kayseri’ye azimi
Yunus bir söz söyledin hiçbir söze benzemez
Münâfıklar elinden örter ma’nî yüzünü”
Yunus Emre
* anda: orada; bostan: bahçe; ıssı: sahip; kakımak: kızmak, hiddetlenmek; koz: ceviz; ağrılık yapmak: değer vermek, hürmet etmek; bühtan kılmak: iftira etmek; aymak: demek, söylemek; kerpiç: duvar örmek için kullanılan saman ve balçık karışımı tuğla; poyraz: soğuk kuzeydoğu rüzgarı; çulha: el tezgahında bez dokuyan kimse; becid: acele, çabuk, devamlı, ısrarlı; ısmarlamak: emanet etmek, çağırmak, tembihlemek, vermek; kazını: kazık gibi çakılı; urmak: vurmak; küt: kötürüm, eli ayağı tutmaz; basmak: örtmak, yenmek, üstüne yatmak; göyündürmek: yakmak; Kaf: dünyayı çepeçevre kuşattığı söylenen efsanevi bir dağ, tasavvufta insan bedeni yerine kullanılan bir sembol; öylelik: yarım günlük, öylece; boza yazmak: az kala bozmak, bozacak gibi hareket etmek; koduk: eşek yavrusu, sıpa; bakmak: umursamak, aldırış etmek; kakılmak: vurulmak, çalınmak; serekomak: bırakmak; nidesini: ne yapacağını; çerçi: herşeyi satan seyyar satıcı; köz: kor ateş; tosbağa: kaplumbağa; sataşmak: karşılamak, rastgelmek; gözsüz sepek: köstebek; azm eylemek: niyet etmek, karar vermek; münâfık: görünüşte iman sahibi içten kâfir olan, iki yüzlü nifak çıkaran; ma’ni: mânâ, anlam