“Söylediğimiz [yeniden yaratma] meselesini anlayan kimse [bilir ki]: Taht bir mesafe kat etmemiştir, yeryüzü onun [ulaşması] için düzenlenmemiştir veya [taht] yeryüzünü aşmamıştır. Bu ise orada bulunanların gönüllerinde Süleyman’ın Belkıs ve taraftarlarından daha saygın olmasını sağlamak için Süleyman’ın taraftarlarından birisinin aracılığıyla gerçekleşmişti. Bunun nedeni, Davud’a Süleyman’ı verdik [38:30] ayetinde gerçekleştiği gibi, Süleyman’ın Allah’ın Davud’a bir ihsanı olmasıdır. Hibe, hak ediş veya karşılık olarak değil, ihsan tarzında verilen bir ikramdır. Bu yönüyle Süleyman bol nimet, yetkin delil ve [inkârcılar için] son vuruştu.
Süleyman’ın bilgisine gelince, onun bilgisi, [yani verdiği hüküm, babası Davud’un verdiği] hükmün tam zıddı olsa bile, Onu Süleyman’a bildirdik [21:79] ayetinde dile getirildi. Allah, hepsine bilgi ve hüküm vermiştir [21:79]. Bundan dolayı Davud’un ilmi, Allah’ın vermiş olduğu bir ilimdi. Bu meselede Süleyman’ın ilmi ise Allah’ın ilmiydi; çünkü o doğrudan hüküm verendi. Böyle olunca Süleyman doğru sözlülük makamında Hakkın tercümanı oldu. Tıpkı bu olaydaki gibi, Allah’ın kendi başına üstlenmesi veya peygamberine vahyetmesi durumunda bir konuda verdiği hükme ulaşan müçtehit iki ödül alır. Bu belirli hükümde yanılan müçtehit ise içtihadı bir bilgi ve hüküm olsa da bir ödül alır. Muhammed ümmetine hüküm bakımından Süleyman ve Davud peygamberlerin mertebesi verilmiştir. Ondan daha faziletli bir ümmet yoktur.
Belkıs, aradaki uzun mesafeyi ve o müddet zarfında kendi yanına taşınmasının imkânsızlığını biliyorken tahtını görünce, Sanki benim tahtım [27:42] demiştir. Bu ifadeyle Belkıs, ‘benzerlerin yenilenmesi’ hakkında söylediğimiz şeyi doğrular. Taht, o tahttır ve iş gerçektir. Nitekim varlığın yenilenme zamanında insan önceki zamandaki insanın aynısıdır.
[Süleyman’ın Belkıs’a yönelik olarak söylediği] saray hakkındaki uyarısı, Süleyman’ın bilgisinin yetkinliğini gösterir. Süleyman Belkıs’a saraya gir [27:44] dedi. Saray, camdan olup beyaz ve şeffaftı. Belkıs, onu görünce, bir dalga, yani su zannetti. Bunun üzerine, su elbisesine temas etmesin diye ayaklarını açtı [27:42]. Böylece Süleyman, gördüğü tahtının da böyle bir şey olduğuna Belkıs’ın dikkatini çekti. Bu ise insafın son noktasıdır; çünkü Süleyman Belkıs’a sanki odur [27:42] deyişindeki haklılığını bildirmiş oldu. Belkıs Rabbim! Ben kendime haksızlık ettim; Süleyman ile beraber Müslüman oldum [27:44] dedi, yani Süleyman’ın Müslüman olduğu gibi Müslüman oldum. Âlemlerin Rabbi Allah’a teslim oldum [27:44]. Böylece Belkıs, Süleyman’a değil, yalnızca âlemlerin Rabbi Allah’a boyun eğmiştir ki, Süleyman da âlemin içinden birisidir. O halde Belkıs, peygamberlerin Allah hakkındaki inançlarında sınırlı kalmayışları gibi, boyun eğişinde [Rabbi] sınırlamamıştır. Firavun ise bunun aksine hareket etti; çünkü o, Musa ve Harun’un Rabbi[ne iman ettim] [7:122] demişti. Gerçi Firavun da bir açıdan Belkıs’ın [Hakka] boyun eğişine katılır. Ama yine de onun kadar güçlü değildi. Belkıs, Allah’a boyun eğmede Firavun’dan daha ince anlayışlıydı…”
Alıntı: İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l Hikem, XVI. Fas Süleyman Kelimesinde Rahmet Hikmeti, Süleyman ve Davud, Belkıs’ın Tahtı, s. 169
Çeviri ve şerh: Ekrem Demirli, Kabalcı Yayınları