305 – VAROLUŞ

31 10 2012

Meditasyon topyekûn bir varoluş biçimidir.

Birçok insan meditasyonu anlamaz ve bu yüzden de onu reddeder. Onu kabul edenler bile bazen onu eksik anlar. Kimileri onu bir rahatlama egzersizi olarak düşünür; diğerleri onu ruhsal bir mezhepçilik olarak görür. Meditasyonun günlük dilde yaygın olmayan bir sözcük olması gerçeği bile talihsiz bir durumdur, çünkü bu onun garip bir şey olduğu görüşünü kuvvetlendirir.

Meditasyon bir varoluş durumudur. O bir yaşam, mevcudiyet biçimidir. Anlatması zor olan şey, meditasyonun kişinin yaşamının tüm düzeylerinde aynı anda görülen bir eylem olmasıdır. Örneğin, herkesçe bilinen “göbek deliği üzerinde tefekkür”ü ele alalım. Eğer bu uygulama doğru biçimde yapılırsa, ortaya çıkacak sonuçlardan bazıları şunlardır: iyi bir sindirim, barsakların daha iyi boşalımı, denetimin artmasıyla birlikte cinsel gücün gelişmesi, canlılığın artması, kan dolaşımının ve iştahın artması, duyguların istikrar kazanması, daha sakin bir zihin, derin ruhsal gerçeklerin anlaşılması ve tümüyle mutlulukla dolu bir varoluş durumunun içine alınma.

İnsanların, tek bir eylemin barsakların daha iyi çalışmasından ruhsal mutluluğa kadar değişken kesintisiz bir bütünü içine alabildiğini kabul etmeleri çok zordur. Yine de meditasyon bu kadar olağandışı olmasaydı, nasıl olurdu da insanların yaşamında bu kadar değerli bir yere sahip olabilirdi?

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





304 – KEHANET

30 10 2012

Kehanet nasıl

Düş gücünü aşabilir?

Yaşamınızda girişeceğiniz çok cesurca bir eylemi düşünüyor olabilirsiniz. Bu aşkta şansını denemek olabilir. Yeni bir işe başlamak için dünyanın bir ucundan öbür ucuna taşınmak olabilir. Yeni bir icat yapmak için daha önce biraraya getirilmemiş şeyleri biraraya getirmek olabilir. Düşündüğünüz şey size öyle şaşırtıcı gelir ki, onu yapıp yapmamakta tereddüt edersiniz.

Geleneksel olarak, insanlar kehanete başvururlar. Fakat nasıl herhangi bir kehanet sistemi size gerçekten yardım edebilir? İster kaplumbağa kabuğu, civanperçemi sapları, kristal küreler, medyumlar, isterse cinler olsun, “oradaki” bu güçler size gerçekten bir garanti verebilecek midir? Kehanete güvenmek demek yaşamınız üzerinde denetimi kaybetmek demektir. Aynı zamanda sorumluluktan kaçmaktır da -bir şeyler yolunda gitmiyorsa bunun sizin hatanız olmadığını söyleyebilirsiniz.

Düş gücüne dayalı eylem yaşamda çok önemlidir. Onsuz daha az insanız. Düş gücünün ortaya çıkması için kararlılık ve denetime gereksinimimiz var. Bu iki öğeye sahip olamadığımız taktirde, yeni bir şeyleri ortaya çıkarmak için gerekli yoğunlaşmayı gösteremeyiz. Yaşamlarımızın gidişine karar verme hakkımızı, bilinmeyenin sunduğu belirsiz yatıştırıcılığa bırakmamalıyız. Bize çekici gelen her yeni olasılığı keşfetmeli, akılcı bir şekilde hareket ederek, niteliklerimizin gücünü artırmalıyız.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





Atalara Saygı

29 10 2012

Evren sonsuzdur.

Sonsuzluktan gelir ve sonsuzluğa akar.

Varlık sonsuzluk içinde yolculuktadır.

Sonsuzluğun içerisinde insan, bugünkü varoluş haline yazılı tarihin anlattıklarının ötesinde bir yolculukla ulaştı. Bulunan en kadim bilgiler ve anıtlar bile bize bu yolculuğun başlangıcını gösteremiyor. Belki efsaneler, evet bugün birer öykü olarak dinlediğimiz o efsanelerde belki ipuçlarını bulabiliriz. Yine de çoğu bizler için inandırıcı olmaktan öte, sadece eğlenceli birer hikaye olarak kalmaya mahkum…

İnsan varlığı varoluş sürecinde yedi ana ırk olarak gelişir.

Her ırk için kabiliyet ve deneyimler değişir. Her ırk geçtikleri farklı değişim evrelerinin ardından büyük bölümleriyle bozulur ve körelmiş insana dönüşür. Değişim kabiliyetine sahip küçük bir kısmı ise yeni ırkı yaratır. Geçmişte bu, böyle oldu. Bugün de, böyle olmaya devam ediyor…

Günümüz insanı bu dönemlerin beşincisine ait olan “Aryalılar/Ariler” soyundan gelir.

Değişim ve dönüşümün kuralı olarak, her ana ırk, öncekilerden büsbütün farklı ruhsal ve fiziksel özelliklere sahiptir:
Atlantikliler, hafıza ve bununla bağlantılı her şeyde özel gelişim sergilediler.
Aryalılar, düşünce gücü ve bunu geliştirme yükümlülüğüne sahiptiler.

Irklar bu özelliklerini kullanır, geliştirir ve sonunda kendi yıkımlarını -ya da kurtuluşlarını- yine bu özellikleriyle hazırlarlar.

Her ırk yedi evreden geçmek zorundadır ve her ırkın özel yetenekleri başlangıçta uyku evresindedir, zamanla olgunlaşır ve en sonunda yine geriler. Bu yüzden her ana ırk, yedi alt ırka ayrılır. Geçişler keskin değildir, ırklar içiçe, yanyana yaşar ve gelişirler…

Ana ırklar genel özellikleriyle insan varlığının evirimini sergiler;

1-­‐ ESİRİ / Esiri alemde bedensiz formlar var oldular. Bu dönemde organlar ve düşünme yoktu. Tek algı şekli bir tür dokunma ve işitmeydi. Güdüsel bir rüya yaşam sürdürülüyordu.
2-­‐ HYPERBOREA / Hermafrodit yani çift cinsiyetli varlıklar dönemi. Bu dönemde kendiliğinden yumurtlama ile üreme sağlanıyordu. Beden yoğunlaşmış durumda ancak hala devasa idi.
3-­‐ LEMURYALILAR / Atlantiklilerin ataları. Bu dönemde yoğunlaşma tamamlandı. Cinsiyet ayrımı gerçekleşti ve bilinen insan formu oluştu. Hava soluma başladı ve bununla birlikte de esiri alemden çıkış gerçekleşti. Beden hala devasa boyutlardaydı, yaklaşık 3-­4 metre. Cinsiyet ayrımı ile cinsel üreme başladı. Bu ırk dev taşlardan şehirler inşa etti.
4-­‐ ATLANTİKLİLER / Hafıza gelişti. İmgesel düşünme, hatırlama yöntemiyle karar alma, geçmiş tecrübelere güven duyma devreye girdi. Ezeli ve daimi bilgi dönemi yaşandı. Yaşam enerjisi kullanıldı. Yoğun hava boşluğu ve ince yoğunlukta su mevcut idi. Doğa ile uyumlu yaşam içinde nesneler adlandırıldı. Sadık hafıza, yavaş gelişim ve tekrarlama döneminde, bireysellik ve kişisellik henüz yoktu. Bilginin yaşı önemliydi, ancak mantıksal düşünce ve tasarlama da henüz yoktu. Hafıza, insan doğasının derin temeline akıldan daha yakındı ve doğa varlığın hizmetindeydi. Tohum enerjisi kullanılıyordu.

Atlantik alt ırkları, nisbeten yakın çağların gelişimini gösterir;

1-­‐ RMOHALLAR / Atlantik dönemi 1. alt ırk. Duyu edinimi odaklı hafıza mevcuttu. Dilin gelişimi başladı ve bununla birlikte de sözün gücü; psişik-­majik kullanımlar gelişti. Şimdiki güç için yoğunluğu önemliydi. Geçmişe bağlılık ve duygular mevcuttu.
2-­‐ TLAVATLİ / Atlantik dönemi 2. alt ırk. Kişisel değer ve hırs ortaya çıktı. Toplumsal hafıza ile birlikte anıtlar inşa edildi. Kral-­Şef ve ata kültü yaratıldı. Geçmiş başarılar önem kazandı. Toplumsal yaşam -­ulus- ­başladı.
3-­‐ ….. / Atlantik dönemi 3. alt ırk. Yeni şeyler deneme ve kişisel deneyim dönemi. Kişisel benliğin aşırı güçlenmesi ile bencillik ortaya çıktı. Doğaya hakimiyet öne çıktı ancak yerleşim hala bahçelerdeydi. İnisiyeler döneminde, güç alttan yukarı geliştirildi ve tepede aydınlanma tanımlandı.
4-­‐ ESKİ TURANLILAR (ESKİ UYGURLAR) / Atlantik dönemi 4. alt ırk. Aşırı kibir ve güç dönemi. İstek ve arzular öne çıktı, dürtüsel davranışlar, yıkıcı tesirler baş gösterdi. Hafıza yetisiyle eğitim bitti.
5-­‐ ESKİ SAMİLER / Atlantik dönemi 5. alt ırk. Manevi güçler ortaya çıktı, içses kavramı gelişti. Karşılaştırma yapılmaya başlandı. Karar verme gücü ve düşünce gelişti ancak yaşam gücü üzerinde kontrol kaybedildi. Bayağı arzular ve zevk bilgeliğin yerini aldı.
6-­‐ AKADLAR / Atlantik dönemi 6. alt ırk. Akıllı liderlerin ortaya çıkışı. Kullanılır, elden geçirilmiş düşünce gücü ağırlık kazandı. Toplumsal yasalar oluşturuldu, reformist ve girişimci yaklaşımlar sergilendi.
7-­‐ MOĞOLLAR / Atlantik dönemi 7. alt ırk. Anılara sadakat dönemi. ‘En eski en iyidir’ düşüncesi yerleşti. Yaşam gücüne duyulan saf inanç değer kazandı. Parapsikoloji, ak büyü -düşünce gücünde tabiat gücü- kullanıldı.

Atlantik ırkının sona ermesiyle başlayan yeni ırk Aryalılar adını aldı;

5-­‐ ARYALILAR / Bu dönemde düşünce gücü önem kazandı.

Bugünün insanı / Aryalılar alt ırkı olan günümüz insanı için şimdi mantıksal akıl, kombinasyon ve kavramasal düşünce ön planda. Ancak, bir sonraki kök soy için ayıklanma olacak ve herkes yerini bulacak.

6-­‐ ALTIN ÇAĞIN BAŞLANGICI / Psişik yeteneklerin artacağı bu dönemde maddesel kölelik bitiyor.
7-­‐ EVRİMİN SONU

İnsan bugününü değerlendirirken geçmişi bilmeli ve saygı duymalı. Geçmişin ise sadece yazılı tarihten ibaret olmadığını kabul etmeli.

Bugün durduğunuz noktada siz aileniz, çevreniz, toplumunuz, ulusunuz, dünyanız ve evreninizin içinde var oluyorsunuz.

Evren sonsuzdur.

Sonsuzluktan gelir ve sonsuzluğa akar.

İnsan sonsuzluk içinde yolculuktadır.

İnsan dünü hatırlarken akışın sırasını unutmamalı. Sevgi ve saygı içten dışa doğru yönelir. Merkezde insanın ilk saygı duyması gereken varlık kendisidir. Kendine saygı duymayan ailesine duyamaz. Ailesine saygı duymayan çevresine duyamaz. Çevresine saygı duymayan toplumuna duyamaz. Toplumuna saygı duymayan ulusuna duyamaz. Ulusuna saygı duymayan dünyasına duyamaz. Ve dünyasına saygı duymayan yaşama saygı duyamaz.

Yaşama saygı duymayan ne kendine ne de varoluşa saygı duyabilir…

Bugün hatırlamak için iyi bir gün. Bugün başlamak için iyi bir gün.

Saygı duymaya kendinizle başlayın. Sonra çok uzağa gitmeden ailenize, arkadaşlarınıza, komşunuza, sizi siz yapanlara, sizi seven ve gözetenlere saygı duyun.

Bugün ölmüş atalarınızı hatırlayın.

Ama, en önce kendi ailenizde yitirdiklerinizi, adını hiç anmadıklarınızı, yargılayıp ya da önemsiz görüp unuttuklarınızı hatırlayın. Ve daha sonra sizi ve ailenizi var edenleri hatırlayın.

Ölümsüzlük ruha aittir, insan ancak hafızasında ölümsüzleştirir. Varlık ise sonsuzlukta hiç durmadan yolculuğuna devam eder. Unutmayın, hafızanın başlamadığı ya da bittiği yerde bile varlık varolmayı sürdürecektir.

 

* Irkların gelişimi için referans kaynak: Akaşik Kayıtlar, Rudolf Steiner





303 – YAŞLANMA

29 10 2012

Sis ve kar dünyayı örer.

Sıska ağaçlar incecik buzla kuşanır.

Taş anıtın altında bir çift güler,

Ama diken diken olmuş çitin arkasında,

Pelerinli bir kadın ağıt söylüyor.

Yaşlılık yalnızdır.

Gömdüğüm düşler yakamı bırakmaz.

Bu harmaniyi omuzlamaya hazır mıydım?

Kaygısız bir gençliğin üstünü örttü o.

Şimdi ne annem babam, sevgilim ne de arkadaşlarım var,

Ve büyük ün ilkyaz yaprakları kadar uzak.

Sevgili gençler, hiç yaşlanmayı düşünür müsünüz? Eğer düşündüyseniz, zamanınıza çok daha fazla değer verebilirsiniz. Sevgili yaşlı dost, hiç geçmişini düşünür müsün? Tabii ki düşünürsün. Doğru şeyler yapıp yapmadığını merak ediyorsun.

Bu yaşam ne kadar da ironik! Ne kadar müthiş bir bağın içine doğuyoruz! Gençken, yaşlılığın kasvetini anlamıyoruz. Yaşlıyken, zaman içinde geriye dönüp gitmemize izin verilmiyor. Canlılığın özgürce akıp gittiği zamanlarda, yeteri kadar bilge olamıyoruz. Bilgelik kazandığımız zaman, yazgı bizi harekete geçemeyecek kadar zayıflatıyor.

Ah, biliyorum. Tao’yu izlemenin amacı iyi uyumlanmak olmalı. Tao’nun sırrı yaşlılığa zerafetle nasıl geçileceğini bilmektir. Evet, biliyorum. Ama ben hala onun keskinliğini ve dokunaklılığını düşünüyor olamaz mıyım?

Tam bir insan olabilmek teslimiyeti bilmektir.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





302 – OLGUNLUK

28 10 2012

Ölümsüzlük bilgeliği doğurmaz.

Yalnızca ölümlülüktür bilgeliği doğuran.

Bu dünyada, birçok yaşama yetecek kadar çok macera yaşamış insanlar vardır. Onlar bize ölümsüzlerle ilgili en yakın fikri verir. Öte yandan bu insanların bazıları insanı umutsuzluğa düşürecek kadar olgunlaşmamışlardır. Ne de olsa, yaşam ne zaman onlar için zorlaşsa yeni bir yola yöneldiler  ve şans ile bu yeni yol her zaman zengin ve verimli oldu. Yaşam öyle kolay geldi ki, hep bir porsiyondan fazla aldılar.

Ne yazık ki, olgunluk yalnızca ölümlülük düşüncesinin verdiği gözdağından kaynaklanır. Başarı yanızca başarısızlık tehditinden kaynaklanır. Baskı olmasaydı plan yapamaz, aklımızı kullanamaz ya da özenli olamazdık. Bir şeyi başarmak, varlığımızın değerli olduğunu kanıtlamak için çok az zamanımız olduğunun farkındayız ve bu nedenle daha çok çaba gösteriyoruz. Ölümsüz biri hiçbir zaman bu çabayı anlayamaz.

Din geleneklerimiz bize yaşamda basit ve güvenilir bir yol sunabilseydi iyi olurdu. Ne de olsa, biraz gelişigüzel bir biçimde yaşıyoruz: Yaşamlarımız hem hatalardan hem de başarılardan örülü bir goblen gibi. Din bize her zaman anlamlı bir kalıp model sunamıyor. Verebileceğimiz en iyi kararları vermeliyiz ve olgunlaştıkça, yolumuzu daha iyi görebiliriz.

Ölüm bizi motive ediyor. Başarısızlıktan korkuyoruz. Bu gizemli, bazen de düşman dünyayla barış yapmalıyız. Ölümsüz biri bunlardan hiçbiriyle uğraşmaya gereksinim duymazdı. Ama biz ölümlüler gerek duyuyoruz, kendimiz için iyi bir gösterim oluşturmaya çalışmalıyız.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





301 – BİRLİK

27 10 2012

Duvarları yıkarsam, bahçeyle kuşatılırım.

Seti yıkarsam, sele kapılırım.

Meditasyon yaşamdan ayrılmamalıdır.

Tao’yu izleme vazifesi benlikle dış dünya arasındaki tüm ayrımları ortadan kaldırmak demektir. Şeyleri, içerde dışarda, öznel nesnel diye etiketlemek yalnızca kolaylık sağlamak içindir. Aslında, sadece başlangıç aşamalarındayken izlenecek bir Tao’dan söz etmeliyiz. Çünkü gerçek aydınlanma, izlenecek bir Tao olmadığının, lakin kendimizin Tao olduğumuzun farkına varmaktır.

Bu anlayış basitçe bir duvarın yıkılmasının, bu yaşamda bizi Tao’dan ayıran içsel bir şeylerin olduğuna ilişkin yanılmış kanaatın kırılmasının arkasından gelir. Duvar bir kez yıkıldı mı, Tao’nun seline kapılırız. Biz Tao’yuzdur.

Bu anlayışa ulaştıktan sonra meditasyon yapmaya devam edecek miyiz? Hala devam ederiz, ancak o artık yalnız ve yalıtılmış bir eylem değildir. Yaşamın bir parçasıdır, nefes almak kadar doğaldır. Kendinizi, sizle Tao arasında bir fark olmadığı ve meditasyonla “sıradan” eylemler arasında bir fark olmadığı anlayışına getirebilirseniz, Tao’yla bir olma yolunda doğru bir şekilde ilerliyorsunuz demektir.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





300 – DÜZELTME

26 10 2012

Merkezde saç kılı genişliğinde bir sapma

Kenarda yüz millik bir hataya neden olur.

Çaba bu kadar az olduğunda,

Bir şeyleri doğru hale getirmek için neden tereddüt ediyorsunuz?

Tao’yu anlamak için gayret gösteren birçok insan vardır. Büyük bir içtenlikle, müzik dersleri alırlar, kutsal yazıları okurlar, yabancı dil öğrenirler, beslenme üzerine çalışırlar, kıyafetlerini değiştirirler ve tapınaklara giderler -bütün bunları Tao’ya ulaşmak ümidi içinde yaparlar. Ne yazık ki, bunu bir saç kılı farkıyla kaçırırlar. Çünkü bir insanın Tao’yu anlamaya başlaması için birisinin ona kıvılcım vermesi gerekir. Bu belki de doğrudan nakletme denen şeydir. Garip görünebilir, ama Tao’nun bilgisinin tek iletilme yolu budur.

Kitabi bilgi yararlıdır ve insana derin, teorik bir arkaplan sağlar, ancak Tao’nun gerçek kavranışı kişiden kişiye iletilebilmesiyle mümkündür. Başka bir yol yoktur.

Bu yüzden, gerçek bir Tao anlayışına ulaşmışsanız bunu birinden almışsınız demektir. Eğer bu kıvılcıma gereksinim duyan biriyle karşılaşmışsanız ve onu verebilecek durumdaysanız, o zaman verin. Bencil olmayın. Yol göstericiye ihtiyaç duyan ama bulamayan birçok insan vardır. Bir tek kişide bile bir farklılık yaratabiliyorsanız, gerçekten muazzam bir meziyete sahipsiniz demektir.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





299 – VAR OLAN

25 10 2012

Sis dünyayı belirsiz bir resime dönüştürür. 

Yakındaki ağaçlar bile yarı görünmez olur.

Ama yalnız bir karga bağırmayı kesmez:

Bu rüyanın içinde olmaya karşı çıkar.

Bilgeler bize defalarca bu dünyanın düşten başka bir şey olmadığını söyleyip durmuşlardır.

Sisin, dağların ve vadilerin görüntüsünü bulanıklaştırdığı, ağaçların ve köy evlerinin yarı saydam hayaletler gibi göründüğü puslu sabahlara uyandığımızda, biz dahi onlara katılabiliriz. Aynı yarı belirsiz serabı Vermont’un tepelerinde görmemiş miydik? Ya Yangtze Nehri vadisinin boşlukları? Paris’in sokakları? Anılar düşlerle birleşip gerçekliği hayaller dizisine dönüştürmez mi?

Dünya, kaçışı olmayan bir düştür.

Bu durgun düşte, bağıran bir karga vardır. Hiş susmaz. Mezar sessizliğindeki şafak vaktinde, her şey sanki donmuşken bu kuş çığlığını sürdürür. Belki o da aynı düşün farkına varır. Gürültüyle protesto eder.

Eskiler dış gerçekliği hayali olarak ele alır. Ama bir de iç gerçeklik vardır. Bazılarımız bu varoluşun koşullarını hemen kabul etmez. Görmek için gözlerimiz var, ancak bu varoluşsal  yanılsamayı yalanlamak için sesimiz de var.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





298 – AŞAMALAR

24 10 2012

Dindar olmadığınız taktirde,

Tao’da ayak basacak bir yer bulamazsınız.

Kuralların dışına çıkmadığınız taktirde,

Ortada olanı kazanmış olmazsınız.

Yaratıcı olamadığınız taktirde,

Tao’da yol alamazsınız.

Yol her zaman önünüze açılmadığı taktirde,

Gerçek Tao’yu yürüyor olmazsınız.

İnsanlar ruhsal yolda yürümeye başladıklarında, bütün kuralları öğrenme kaygısına kapılırlar. Bu anlaşılır, hatta gerekli bir şeydir. Çoğunlukla kendimizi düzeltmek, doğru bir hale getirmek için sert önlem ve ölçeklere ihtiyaç duyarız.

Ancak dogmatizm ruhsallık değildir. Bazen, kurallara karşı gelmek gereklidir. İş, gerçekten o doktrinin ruhunu yakalayan bir yol bularak doktrine karşı gelmektir. Bir Tao izdeşi olarak insan işte ancak bu noktada olgunlaşır.

Bir sonraki basamak tam bir yaratıcılıktır. Doktrininizi öyle içselleştirmişsinizdir ki, onu düşünmenize gerek olmadığı halde yapacağınız her şey kendiliğinden doğru olacaktır. Bundan sonra yazılı olmayan, ancak kendi kendinize keşfedeceğiniz pek çok aşama vardır.

Tao’yu izleyenler bütün insanların gelişme aşamalarından geçtiklerini bilirler. Birçok kişi içinde yer aldıkları ruhsal topluluklarını aştıkları zaman onları terk ederler. Tao’nun yolu ise öyle bir şekilde kavranır ki kişi asla onu aşıp geçemez. Kişi belirli bir basamağı geçebilir, ancak bu gerçekleştiği zaman, ardından yeni bir basamağa gelmiş olur. Bu şekilde, Tao’yu izlemek her zaman canlı ve yaşamsaldır.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





297 – ÖZ

23 10 2012

Bir keşiş ile bir koca arasında ne fark vardır?

Bir rahip ile rahip olmayan bir kişi arasında ne fark vardır?

Bu dünyanın felaket ve acıyla dolu olduğunu kabul ediyorum.

Ve bana geldiğinde mutluluğun keyfini de çıkarıyorum.

Tao’yla birlikte olduğun sürece, ayrımlar gereksiz.

Ruhsal yola girmiş bir kişi kendini beğenmemelidir. Bu kişiler sıradan insanlardan daha fazla aydınlanma şansına sahip değildir. Sıradan kişi kutsallığa aday kişiyi küçümsememelidir; günlük yaşamda öylesine çok yoldan çıkarıcı vardır ki, maneviyatı yaşayabilmek kolay değildir. Açıkçası, ne dinsel olarak inisiye olmak ne de ruhban sınıfına ait olmamak, kişinin Tao’yu bulup bulamayacağının belirleyici faktörü değildir. Kimlikler yalnızca yolda kazanılır.

Olduğumdan başka biriymiş gibi görünmeye gereksinimim yok. Algılarımla ilgili güvensizliğe kapılmama da gerek yok. Kendi kendimi yetiştirmek ve eğitmek için yapmam gerken, aslımı kusursuzlaştırmaktır, olduğumdan başka biri olmak değil.

Bana inanılmaz bir doyum sağladığı için ruhsal olanı izliyorum. Cehennem tehditleri, cehalet ve acı nedeniyle izlemiyorum.

Yaşamın üzüntülü ve mutlu yanları vardır. Hepsini kabul ediyorum. Yaşamın sakin, yansız ve son derece dingin anları vardır. İşte bunlar benim aradığım anlardır. Onlar, bu varoluşun sayısız fenomenleriyle bana yolumu sunarlar. Kendimi dünya nimetlerinden elini çekmişlerle ve rahiplerle karşılaştırmıyorum. Bırakın onlar kendi hayatlarını yaşasınlar. Ben, kendi hayatımın tadını çıkarıyorum.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne