“Ey İnsan! Sana elimden geldiği kadar gerçeği anlatmak istiyorum. Âdem’den Muhammed’e kadar geçen peygamberlik devresi Allah’a iman etme devriydi. Hz. Muhammed ise bizi ibadete davet etti. Yani amel devrini başlattı. İlm-i ledün, tasavvuf devresiyse, yani velayetler zinciri, bizi hizmete davet etti. Şimdi sorsan ki “Kime hizmet edelim?” “İbadet ettiğimize” derim. “Kime ibadet ediyoruz?” der isen, “İman ettiğimize” derim. “O zaman, biz Allah’a nasıl hizmet edelim?” der isen, Allah’ın da mümininde, yani insanda olduğunu der, insanların da birbirlerine hizmet etmeleri lazım geldiğini derim.
Bundan sonraki gelecek devir ise “hesap devri” olacaktır. Allah, “Ben her şeyi bir ölçüyle, bir hesapla yarattım” diyor. O zaman şöyle bir ilim tulû ediyor ki: Allah’a iman et, iman ettiğine amel et, amel ettiğine hizmet et, bu hizmeti de hesap çerçevesi içinde yap. Hizmetler insanlara olacağından yapılan hizmetleri hesaplı yap, ne sana ne kimseye zarar vermesin. Bu durumdan da anlaşılıyor ki “şeriat” dediğimiz olgu formülü düzgün bir hesap olmaktadır.
Ey İnsan! Sana önemle anlatmak istediğim bir konu da var ki “peygamberlik” Hz. Muhammed’den sonra son bulmuştur. Sebebi ise, peygamberlerin vazifeleri insanların Allah’a iman etmesini sağlamak, Allah’ın emirlerini insanlara tebliğ etmek olup peygamberlerinse bu vazifeyi ifa etmiş olmalarındandır. Peygamberler, insanları Allah’a iman ettirdiler de, Allah’ı bildirdiler de, Allah’ı buldurdular da, Allah’ı bizlere gösterdiler de ve bizleri Allah’ta yaşattılar da…Yani “varlık”, bilindi, bulundu, fethedildi. Allah’ı bilenler Allah’ın emrini tutup Allah’ta yaşamaları kendi boyunlarına borç olduğundan, peygamberlik bireyde kapanıp tüm insanlara şamil oldu. Aslında tekrar peygamber gelmesi, bizlere “şeref” değil “utanç” vericiliktir. Sebebiyse, peygamberlerin imansız kavme geldiğinin bilinmesidir.
Şimdiyse tüm insanlık, Allah’ta birleşmiştir. Aslında, hukukta, insan haklarında birleşmiş olup yalnız dinlerde birtakım ayrılıklar kalmıştır. Bu da, aslında doğal bir şey. Aynı milletten olan topluluk bile çeşitli dinlere bölünmektedir. Dünyada ise bu olgu normal karşılanmalı. Ama, insanlık şu gerçeği bilse çok fayda görecektir. Gerek nübüvvet, gerek velayet, bu ikisinin sırrı, bireyde tüm insanları hükmü altına almıştır. Bu durumda insanlar, rahmet edicilik ünvanına sahip olmuşlardır. Allah da Kur’an’da Hz. Muhammed’e, “Sen de beşersin” demekle beraber, “Rahmeten lil âlemin” demiştir. Yani, “âlemlere rahmet edici” olduğunu söylemiştir. Bizler de bu rahmet edicilik ünvanına Hz. Muhammed’in şu hadisiyle örnek olabiliriz: Veraset-ül enbiya. Yani, ilmiyle âmil olan kişiler bana varistir…”
Alıntı: Muhiddin Gür, Tasavvuf Sohbetleri, 10 Aralık 1985