“Biz diyoruz ki, insan hem müsbet bilimi hem de dinsel bilimleri bilmeye mecburdur. Yani bilerek onları yaşaması elzemdir. Çünkü birisi diğeri olmadan olamaz. Yalnız din bilimi insanı bu dünyada ezilmişliğe götürür. Yalnız müsbet bilim de insanı zalimliğe götürür. Her iki bilim birarada gelişirse insanı refaha götürür. Yani insanı güzel yaşama götürür. Bu konularda bizim vazifemiz, her zaman bu yüce insana hem yüceliğini bildirme, hem de bu yüceliğine nasıl adapte olacağını öğretmektir. Onun için diyorum ki, Allah’ın dediği gibi, “Ey insanlar siz bir durumdan başka bir duruma geçeceksiniz” yani dünya hayatından âhiret hayatına geçeceksiniz. Öyle ise, dünyada iken âhiret hayatı olan ikinci hayatımıza iyi hazırlanmamız gerekir. Mutlaka ölüp Allah’ın huzuruna gideceğimizi hiçbir zaman unutmayalım. İnsan tohumu hem evrenin kendisi hem de evrendeki sistemin kendisidir. Evrendeki tüm yapı taşları insandır. Evet, insan her atom çekirdeğine şifrelidir. Onun içindir ki, evrensel sistem insanın kendi lehine olarak çalışmaktadır. İşte bu sistemin şifresini çözme mecburiyetimiz vardır. Sistemin sırrını çözmek de Hz. Muhammed’in yolunu harfiyen takip etmekle mümkün olur…
“Ey insan, Rabbinin çok yüce adını tespih et, çünkü o Rabbin her şeyi yaratıp şekil vermiştir. O her şeyi ölçüyle yapıp doğru yolu göstermiştir.” Bu üç ayet, insana Rabbinin yüceliğini anlatırken, onun da bu yüce adı tespih etmesini ister. Ayrıca Allah insana her şeyin dengeli ve hesapla yapıldığını hatırlatır. Bu güzelliği görmesini önerir… “Fakat insan dünya nimetlerinden arzular, bu yüzden her ne vakit Rabbi onu zenginlik ve genişlikle imtihan edip de ona ikram eyler ve nimetler verirse, Rabbim bana ikram etti der. Ama onu imtihan etmek için rızkını bir ölçüye göre verdiği zaman Rabbim beni fakir düşürdü der. Allah insana, bu deyimleriyle onun sadakatsizliğini hatırlatmış oluyor… Hz. Muhammed, “Komşusu aç iken, kim tok olarak uyursa o bizden değildir” demiştir. Kur’an her zaman insanî yardımlaşmayı ön plânda tutmaktadır. İnsanî yardımlaşmada Kur’an-ı Kerim, verilecek zekâtın ve sadakanın nereden ve nasıl verileceğini işaret etmiştir… Kur’an’ın kendi sırrında şifreli olan bilgileri, insanlığın kurtuluşu için onların yaşamlarını dengelemeye çalışmaktadır. Böylece Kuran insanlara Tanrısal dengeyi kurdurarak insanları eşitlemeye çalışıyor.
Kur’an-ı Kerim vicdan terazisine çok önem vermektedir. Hatta zekât ve sadaka verirken, verilen şeyin kişinin nefsini biraz acıtmasını bile tavsiye ediyor. Yani elinde olan iki şeyin biri verilecekse iyisini vermeyi öneriyor. Çünkü vicdan terazisinde dengeyi kuramayan âhiretteki mizan terazisini asla doğrultamaz. Zaten hakikî şeriat âhiret terazisine vicdan terzisini uydurmaktır. İnsan yaşamının her yönünde de böyle olmalıdır. Demek ki şeriat, hakikatte buluğa ermemiş aklın ortaya koyduğu bir yaşamdır. Böyle bir yaşam da İslâm’ın temel kurallarına aykırıdır. Onun için de her zaman diyorum ki, evrendeki dengeye bakıp ibret alın da gücünüz miktarı elinizin ulaştığı her yerde siz de dengeyi kurmaya bakın. Ve de her zaman böyle yaşamaya çalışalım. Gerçek namazı o zaman kılmış oluruz. Bu dediklerimi icra etmeden yalnız yere yatma namazı hiç kimseyi kurtarmaz. Sakın hiç korkmayın, insanî yardımlaşma olan zekât, sadaka, fitre ve iyilikler Kur’an’ın tavsiyesine göre insanın malını ve parasını asla eksiltmez, hatta artırır bile, bu bir Tanrısal sistemdir. Bizler buna mecbur muyuz diyenlere Kur’an’ı doğru okumayı tavsiye ederiz.
Evet, Kur’an insanın yeryüzüne halife olduğunu söylüyor. Kişinin kendisi kendi halifeliğinin icaplarını yerine getiremezse, dünyada milyonlarca halife olsa, onlar insanî yardımlar yapsalar, halifeliğin icaplarını yerine getirmeyen insana hiçbir fayda sağlayamazlar. İllâ da insan kendi nefsinde kendisine düşeni yapmaya mecburdur. Onun için ey insan, sen seni iyi anla da tüm insanların hamisiymişsin gibi dua ile mi, beden gücü ile mi, dil ile mi, barışı sağlama yönünde mal ile mi, para ile mi her neye gücün yetiyorsa insanî yardımlaşmayı ön plânda tutarak, Tanrısal dengeyi sağlamaya çalış. Kur’an’ın verilerine göre sen ne yaptınsa, âhirette onlar senin şahidin olacaklar. Aslında dengeli olarak yaşayabilirsen, âhirete kalmadan “ölmeden ölümün sırrına erip” dünyada iken hesabını kitabını vermiş olursun…”
Alıntı: Muhiddin Gür, Tasavvuf Yolu, İnsan