“Yaratılış başlayınca, insanların ihtiyaçları için Allah’tan zuhurat bulan enerjilere Allah’ın özel isimleri deniliyor. Bu isimler Esmâü’l Hüsnâ olmaktadır. İdrakli akıl ise insan yaratılıp Dünya’ya indikten sonra, insanda açığa çıkmıştır. Evet, Allah zâti sıfatları ve de sübûti sıfatlarıyla kayim olduğundan, varlığının sırrında erkeklik dişilik mevcut olduğu için, yaratılış emirsiz olarak, kendiliğinden başlamıştır. Onun kendi varlığının sırrında olan erkeklik dişilik sayesinde, etki tepki, sebep sonuç ilişkileri yaratılışı başlatmıştır. Ben de onun için diyorum ki, yaratılış sırrını bilmeyenler, ne varlığımız olan Allah’ı ne de onun kanunlarını bilemezler…
Allah’tan yaratılış başladıktan sonra, onun sırrında olan erkeklik ve dişilik açığa çıkınca, insan suretinde Ruhu’l Kudüs olarak açığa çıkmıştır. Bu insan suretinde açığa çıkan Ruhu’l Kudüs’ün temel ihtiyaçlarına yönelik, lazım olan enerji çeşitleri, Allah’tan tulû etmiştir. Bu enerjiler, evrensel oluşumda, elementler olarak anılmaktadır. Ama dinsel bilimde, Esmâü’l Hüsnâ isimleridir. İdrakli akıl ise bu isimlerden tulû eden enerjiler sayesinde yaratılışını tamamlayarak Dünya’da zuhurat bulan insanda gelişmiştir…
Akıl ve aklın şubelerinin ancak insanda geliştiğini anlamamız gerekir. İşte onun için, insan bu kadar canlı içerisinde, hem Allah’ını arayan bir varlık olup, hem de tüm canlılar üstüne hakimiyet kurmuştur. Bu da onun idrakli akla sahip olmasından ileri gelmektedir. Bu idrakli aklın, bu kadar canlı içerisinde yalnız insanda gelişmesi ise, onun, Allah’ın sekiz sübûti sıfatıyla donatılarak zuhurat bulmasından ileri gelmektedir. Demek ki, bu sübûti sıfatlar yaratılış sonrası nerede vücut bulmuş oluyorsa, idrakli akıl orada gelişmiş oluyor. Bunun da insanda olduğu açıkça görülmektedir. Diğer canlılarda da bu sıfatlardan, hayat gibi, görme, işitme gibi benzeri sıfatlar olsa da, o canlılar ve maddenin tümü insanların yapı taşlarıdır. Ne enteresan konu ki insanlar, atomların sırrında şifreli olarak hem maddenin, hem de canlıların yapı taşları olmuş oluyor. Sonuçta madde ve canlılar, insanların yapı taşı olmuş oluyor.
Burada bir şey de belirtmek isterim ki, insanlar Allah’ın sıfatlarıyla donatıldığı için onlar bireysel ruha sahiplerdir. İnsanın dışındaki tüm canlılar ve de bu evren, sıfatların tümüne sahip olmadıklarından, insan bedeni de dahil, Allah’ın hayat sıfatıyla hayatlarını sürdürmektedirler. İşte burada insanın şansı, kendi sırrında bireysel ruhunun olmasından ileri gelmektedir…”
Alıntı: Muhittin Gür, Sohbetler, Allah