“Ruhum seyahat ve hareket özlemiyle dolu!”
… dedi Sinbad. Bu sözler altıncı yolculuğuna başlaması için yeterliydi…
“Korkunç bir fırtınaya tutulan ve ümitsiz bir şekilde yolunu yitiren Sinbad ve adamları, gemilerinin yabancı bir sahilde karaya oturmasıyla beraber yine bilinmeyen bir yolculuğun içinde kaybolurlar…
Günlerce yiyecek bir şey bulamadan, aç bir şekilde kurtulmayı beklerler ancak, adamlar teker teker güçlerini yitirir, güçleriyle birlikte de en sonunda hayatlarını… Geride sadece Sinbad kalmıştır.
Kendisine ufak bir sal hazırlayan Sinbad, keşfettiği bir nehir ile birlikte yamaçların altında bir mağara bulur. Suların kendisini sürüklediği bu muhteşem yerin aslında zenginliklerle dolu olduğunu fark eder, nehir kıymetli taşlar ve amberler taşımaktadır.
Karanlıkların içinde yol alırken yorgunlukla uykuya dalar, gözlerini açtığında Serendip Kralı’nın şehrinde olduğunu görür: “Nehirlerinde elmaslar ve vadilerinde inciler” olan efsanevi şehir. Şehrin Kralı, Sinbad’ın yolculuklarının öykülerini ve yüce Halife Harun El-Reşid’i dinlediğinde, Sinbad’dan halifeye bir hediye götürmesini ister. Bu, tek parça yakuttan yapılmış bir kupadır…”
Sinbad’ın altıncı yolculuğu böylelikle gönül okşayıcı, mutlu ve hoş bir son bulur…
…
“Serendip” mutlu kaza, hoş sürpriz demektir.
Başka bir öykü, bir Fars masalı “Serendip’in Üç Prensi” ise, özellikle peşinde olmadıkları şeylerin, kazalar ve bilgelikle, tesadüfi keşiflerini yapan kahramanlardan bahseder.
“Serendip” tesadüf, rastlantı, şans demektir; şans eseri bulma, rastlantı ile keşfetme.
Serendip Adası’na yapılan yolculuk, yolcusunu tesadüfler diyarına götürür…
…
Yaşam tesadüfler ve rastlantılarla doludur. Bunları okuyabildiğinizde de, yaşam keşifler ve yeni yolculuklarla dolar…
…
Kahramanların, öykülerinde yollarını bulabilmeleri için önce kaybolmaları gerekir.
Aydınlığa ulaşabilmek için karanlıktan geçmeleri,
İyiliği getirebilmek için kötülüğü tanımaları gerekir.
Yola çıkmayanın yolculuğu olamaz.
Her yolculuk bir keşif öyküsüdür; aslında kahramanın kendini, amacını ve yaşamı keşfi.
Sinbad yedi yolculuk yapar. Bedenin yedi merkezinin açılması nasıl ki farklı bilgelikler ve dengeler getirir, Sinbad’ın her yolculuğu farklı bir bilgelik ve kazançla biter. Ancak yedinci yolculuk sonlandığında, Sinbad “Artık arzum kalmadı!” der, tüm deneyim ve kazançlarıyla şimdi evinde olmak huzurludur.
…
Yaşam yolculuktur.
Hazine keşfedilmeyi bekler.
Yolculuk için cesaret, keşfetmek için tesadüfleri okuyabilmek gerekir.
…
Uzun süre önce unutulmuş bir dil:
Yaşamın dili.
Bizler, bilimin ve modernliğin ışığında, mantık ve bilgiyle keşifler yapıyoruz. İnsanlık, tarihinde yazılmadığı kadar ilerlerken, yine de insan mutlu ve dengeli değil.
Eksik olan hep bir arayış getirir beraberinde. İnsan da arayış içinde. Tarihin her döneminde olduğu gibi, yanıtları bulmak istiyor. Aklını kullanarak çözümlere ulaşmayı arzuluyor. Bunun yanı sıra, yanıt bulduklarını düşünenler, -göreceli- bir üstünlükle, diğerlerini yönetiyor ve yönlendiriyor.
Eğer yanıtı dışarıda ararsanız yönetilmek kaderiniz olur.
Size sunulan ve vaad edilenin ne olduğu fark etmez, içinizde bir boşluğu doldurduğunu düşündüğünüz her şey sizin için kıymet kazanır. Ta ki, aslında boşluğun gerçekten dolmadığını fark edene kadar…
…
Yaşam kıymet kazandıkça onu korumaya çalışıyoruz. Korumak; saklamak, sakınmak, kaybetmekten korkmak demek. Hiç yaşlanmayalım, hiç hastalanmayalım, hep genç ve güzel kalalım, zengin ve muktedir olalım istiyoruz. Oysa sıradan dünya yaşamı zıtlıklarla var olur. Bizler, zıtlıklardan korktukça, hep aynı -bize göre iyi- tarafta olmak istedikçe, yaşam ve yaşantımız da gittikçe dengesizleşiyor.
…
Yolculuk için her birimizin “kahraman” olması gerek.
Cesaret göstermezse insan, asla yola çıkmayacaktır.
Korkusu öyle bir noktaya gelir ki, kendini “yaşam“dan korumaya çalışır. Yaşamadan yaşanan bir ömür ile, olması gerekenin bu olduğuna inanarak geçer zaman…
Yolculuğa çıkmak için cesaret gerekir.
Ancak cesaretle yaşanır bu yaşam. Her ne olursa olsun içinde öğrenilecek, keşfedilecek bir şey bulan için yol kat edilmiş olur. Aksi, sadece aynı kısır döngüde dönmektir. Geldiği gibi gidene yazık olur…
…
Yolculukta akıl ve tesadüf ile ilerleyen, aslında peşinde olmadığı şeylerin keşfini yapar.
Biz her ne kadar plan yaparsak yapalım, yaşamın bizim için yaptığı başka bir plan vardır. Bu asıl planı görmek için önyargılardan kurtulmalı, okuyabilmek için tesadüfleri fark edebilmeliyiz.
Yaşamın unutulan dili bizimle rastlantılar, şans, rüyalar, tesadüfler ve hayaller aracılığıyla konuşur. Onu dinlememizi ister.
Rehberliği duyabilmek için saf olmak gerekir.
Tesadüfler, olağan dünyanın perdesini aşıp bize ulaşan derin evrenin güçleridir.
Bu dili öğrendiğinde yolculuktan korku duymaz insan ve gizemli hiç bir şey kalmaz, artık her şey aşikardır.
Modern insanın ilkel dediği, yaşamın unutulmuş gizidir. Doğanın dili, yaşamın diline açılan bir kapı gibidir; bir kez bu kapıdan içeri girdiğinizde kendinizi bambaşka bir dünyada bulursunuz.
Ve bir kere işaretlerin dilini okudu mu insan artık geri dönemez…
Nasıl ki, iki ışık kaynağı varsa iki farklı gölge çıkar ortaya, aynı alemde paralel farklı bir alem yaşandığını görür.
Bu, rüya alemidir…