“Madde kişinin halini değiştirip göreceli bir “iyi oluş” haline sokuyor dedik. Eğer, görecelilik içinde madde kişiyi bu “iyi oluş” haline bize göre olumlu bir durum için sokuyorsa buna itirazımız olmaz. Mesela, ameliyata girecek bir kişinin uyuşturulması bizce “iyi”dir, acıyı hissetmeyecek ve ameliyat sonrasında “iyileşecek”tir. Bunlara ilaç diyoruz. Ancak görüyoruz ki şimdiki düşünce sistemimizde iyileşmek için de ilaçlara bağımlılığımız var.
İlaçlar insanın duygu, düşünce ve davranışı üzerinde doğrudan etkililer. Bizim genel beklentimiz bunun fizyolojik yapıda olumlu bir değişim olması, yani hastalığı dönüştürerek yapıyı yeniden sağlıklı hale çevirmesi.
Bu duruma “güvenilir koşullar” deniyor… İlaç, güvenilir koşullar altında bir dönüşüm yaratır, bu kabul edilebilirdir, hatta beklenen ve arzulanandır. Yine de her ilaç, prospektüsünde uzun bir liste oluşturan “yan etkiler” ile sunulur. Listeye baktığınızda bazen ilacı almak istemezsiniz “güvenilir koşullar” risk altında gibidir. Bu durumda da otoriteye “güven” duyulur. Doktora güveniyorsanız eğer, yan etkilerin değil de faydaların işlevde olacağını umut edersiniz.
Buna “kendi kendini telkin” diyoruz. Kişi her şeyin iyi olacağı konusunda kendini ikna etmeyi başarırsa her şey gerçekten de iyi olma ihtimaline sahip olur.
Bu da “bakış açısı”nı gösteriyor…
Yaşam bakış açılarıyla şekilleniyor.
Bazen tuhaf yanlış anlamalar bizi derin sıkıntılara sürükleyebiliyor, yanlış anlama çözümlendiğinde ise yerini alan, derin bir nefesle birlikte olayın mizaha dönüşmesi… Değişen bir şey yok, sadece bakış açısı, o kadar.
Bir başka deyişle, yaşamda deneyimlediğimiz birçok şey bize bakış açılarımız vasıtasıyla tanımlanıyor; bazen güzel ve arzulanır bazen de dayanılmaz ve zor gösterilebiliyor…”
…
Alıntı: Saba Melike Belkıs Doğar, Yaşam Gördüğünün Ötesinde
Fotoğraf: Saba Melike Belkıs Doğar