“Ey insan ! Sana bir şey diyeyim de iyi dinle. Diyeceğim bu söz, insanın yüceliği ile ilgili bir açıklama olacaktır. Şöyle ki hepimiz insanın yüce olduğunu elbette biliyoruz. Yalnız, nelere kadir olduğunu henüz bilmiş değiliz. İnsanın bu yaratılış âlemindeki yerinin neden tüm diğer yaratılışlardan üstün olduğunun sırrını söylemek istiyorum. Ayrıca, bu üstünlüğüne erişebilmenin sırrını bilimsel ve mânâ ilmi olarak açmaya çalışacağım.
Bu kâinatta yaratılan ve yaratan diye iki olguya değinmiştik. Yaratan’ın Allah, yaratılanın ise madde ve enerji olduğunu hepimiz biliyoruz. İşte konu da, buradaki bugünkü bilgilerimize göre insan da bu yaratılışa tabi olduğu halde diğer yaratılışlardan neden üstün olmaktadır? Bu gerçeği bilmeden ne Allah, yani yaratan, ne yaratılış, ne bu yaratılıştaki insanın yeri, ne de bilim hiçbir zaman çözülmüş olmayacaktır.
Ey İnsan! Sonsuza kadar incelesen, göreceksin ki bu kâinata sekiz şey hakim. Bir dokuzuncuyu bulma imkanın olmayacaktır. Bu sekiz olgu hiçbir zaman yaratılmış olmayıp tabii ki yokluğu da mümkün olmayacaktır. Ey İnsan! Belki bu kâinatta bu sekiz olgudan başka bir tertip bulabileceksin. Bil ki bu tertip ezelî ve ebedî olmayıp, ezelî ve ebedî varlığın kendi zâtı sırrında gizli olan “akıl, idrak ve şuur”dur. Gerçeğe nazar ettiğin zaman hemen anlayacaksın ki, bu üçlü tertip ezelî ve ebedî olan ismini şimdi söylediğimiz sekiz sübutî sıfatın kendi cemaline olan muhabbeti neticesidir ki, hem evrenler zuhur olmuş hem de bu üçlü tertip dediğimiz “akıl, idrak ve şuur” yaratılmıştır, veyahut zuhur bulmuştur. Zaten Allah’ı da veyahut insanı da, veyahut evrenleri de, veyahut subuti sıfatları da bilen “akıl, idrak, şuur” olacaktır. Zaten bu kâinata hakim olan sekiz sübutî sıfat, kendisinde tüm nitelikler mevcut olmakla beraber kâinata hakimiyetini sürdürmesi kendi şanına zâtın nurundan tulû ettirmiş olduğu “akıl, idrak, ve şuur” iledir.
Ey İnsan! Yukarıda kâinata hâkim dediğimiz sekiz ögenin isimleri şunlardır: 1-Hayat, yâni dirilik 2-İlim 3-İşitmek 4-Görmek 5-İrade 6-Kudret 7-Kelâm 8-Yaratma. Evet, dün de, bugün de, yarın da bu kainata hakim olan hayattır, bilmektir, işitmektir, görmektir, dilemektir, yapmaktır, konuşmaktır ve de yaratıcılıktır. İşte, saydığım bu sekiz olgu kâinatta kendi saltanatlarını kendileri için zâtın nurundan yaratılmış olan “akıl, idrak ve şuur” ile sürdürmektedirler. “Varlık” dediğimiz Allah da, bu sekiz sübutî sıfat ile bizlerde tulû etmektadir. Yani, insanda mevcudiyetini göstermektedir. “Akıl, idrak, şuur” ile de hem varlığı, hem varlığın bu niteliklerini, hem de Âdemiyeti’ni bilmektedir.
Ey İnsan! “Akıl, idrak, şuur”, bu kâinatta var olan sekiz sübutî sıfatın zahire zuhur ederken en ulvî nitelikleridir. İşte insanın ulviyeti, yaratılıştaki diğer canlılardan ayrılığı bu sekiz sıfatın insanda cem olması, “akıl, idrak, şuur”un da bu sekiz sıfattan dolayı insana ram olmasındandır. Diğer tüm yaratılış ise, galaksiler, yıldızlar, ayrıca gezegenler ve bunların menşei olan toprak, su, hava ve ateş hem sekiz sübutî sıfata hem de “akıl, idrak, şuur”a gemi vazifesi görmüş olup, yani bir vesait gibi zaman döngüsünde varlığın kendisi olan bu niteliklere hem mirat olmuşlardır hem de cennet olmuşlardır. Göz ola da göre, akıl ola da anlaya, ilim ola da bile, insan ola da yaşaya … O zaman, cennet de, cehennem de anlaşılmış olacaktır…”
Alıntı: Muhiddin Gür, Tasavvuf Sohbetleri, 24 Aralık 1985