152 – UYKU

31 05 2012

Uyku hızlı bir trene benzer

Uzun ve karanlık tünellere dalarak

Günü, al ve siyah bir ışıkla dilimlere ayırır.

İskelet makinistten endişe etme.

Yastıktaki baş, raylara konan bir baş gibidir,

Kaderimizin gürültüsünü dinlerken

Tünelin ucuna varacağımızı biliriz.

Uykuda, tünelde olduğu gibi,

Ses daha da yakın gelir kulağa.

Uykuya daldığımızda, bazıları bizim aşinası olduğumuz dünyanın artık var olmadığında ısrar eder.  Dünya var olur çünkü içinizde birşey bunun öyle olduğunu beyan eder. Uyandığınız zaman, düş sona mı ermiştir? Ya da başka bir rüyaya mı uyanmışsınızdır?

Uykuya dalmak kendini bırakmak demektir. Uyuma zorluğu çeken birinin söyleyeceği gibi, uyku zorlanamaz. Ama kontrolü uyanma ile özdeşleştiririz, uykunun kontrol edilemeyen halinin denk bir gerçeklik olabilmesi mümkün mü?

Uyku son derece gerçek görünür, ama uyanıveririz. Yaşama gözlerini açmak gerçek görünür, ama yine de her gün onu bırakmamız gerekir. Bu garip karşıtlık Tao’nun izdeşlerini sürekli düşündürür. Eğer yaşam bir düşten ötekine akıp gitmekse, sürekli sorarlar: Hakikaten gerçek nedir?

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





151 – GERÇEK

30 05 2012

Gerçek

Yalnızca

Bir tek mekanda

Ve bir tek zamanda

Gerçektir.

Bir köpeğin ulumalarını duyduğu an, kişi duygu, acı, tepki, endişe ve kendiyle özdeşleştirme hayal edebilir, ama gerçekte orada hiçbir şey yoktur -duyduğumuz yalnızca uzun ve derin koridordan gelen sestir, hiçlikten çıkıp gelen ve hiçlikte eriyip giden bir ses.

Tıpkı bu köpek gibi, hepimiz çabalayabiliriz, ancak aslında yapılacak hiçbir şey yoktur. Eğer yaşantımıza derinlemesine bakarsak, uçsuz bucaksız bir hiçlik okyanusunun üzerinde, kendi oluşturduğumuz anlamın incecik kaplamasını buluruz.

Yaptıklarımız sadece şimdi ve burada anlamlıdır. Bir sonraki ana kalmayacak. Şimdiki zaman için ne yapabiliyorsanız yapın ve geri kalan herşeyin doğal olarak olmasına izin verin. Çalışın. Yıkanın. Meditasyon yapın. Yemek yiyin. Okuyun. İşeyin. Uyuyun. İdman yapın. Konuşun. Dinleyin. Dokunun. Her gece ölün. Her sabah yeniden doğun.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





150 – MERHAMET

29 05 2012

Emirlere uyun ama, merhametli olun.

Artık kanuna ihtiyaç kalmayıncaya değin, yavaş yavaş özümseyin.

Doğru ve yanlışın ötesinde bir bilgelik kazanın.

Genç bir peder yıllar sonra memleketine dönmüş. Bir bakmış ki, çocukken tanıdığı ortamların yerine, toplulukta hemen hemen herkes eşcinsel. Önce ne yapacağını pek kestirememiş: Bir yandan insanlara hizmet etmesi gerekiyor, öte yandan da bağlı bulunduğu mezhep eşcinselliği tümden yasaklıyor ve çok ciddi bir yanlış olarak yargılıyormuş. Ne yaparsa yapsın ikiyüzlü olmaktan kaçış yok gibi gözüküyormuş. Nihayet herkese kapısını açmaya ancak yine de mezhebin öğretilerine bağlı kalmaya karar vermiş. En büyük görevinin merhamet olduğunu görmüş, böylece hem kendi emir ve kurallarını ihlal etmeyecek hem de insanlara yardım eli uzatabilecekmiş. Eğer inançlar arasında bir çelişki varsa, kişi bu çelişkiyi hangisinin daha üst seviye bir ilke olduğuna inanıyorsa onu tercih ederek çözmelidir.

Bencilliğiniz ve kendi çıkarlarınız uğruna ideallerinizden ödün vermemelisiniz. Herhangi bir ruhsal öğretiyi izlemek demek, o öğretinin özünü kavrayabilmek için tüm kurallarına tam bağlılık demektir. Ancak, dogmatik olmaya izin veremeyiz. İnsanlar tarafından konan ilke ve yasalar mükemmel değildir. Her zaman öncelsiz ve emsalsiz bir durum olacaktır. Bu nedenle, kuralların ötesine geçmeli ve saf bilgelikle iş görmelisiniz. Deneyim, esneklik ve içgörü ile hareket etmeliyiz. Bütünselliği özümseyelim -zaferleri de mağlubiyetleri de deneyimleyerek-, ki böylece doğru olanı sezgisel olarak yapabilelim.

Gelenek önde gelir. Ama merhamet geleneğin üstündedir. Bilgelik ise merhametin üstündedir.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





149 – EKSEN

28 05 2012

Bazı günler, sen ve ben aklımızı kaçırıyoruz.

Karnımız tıka basa dolu,

Kalpler kırık, beyinler donmuş.

Artık eski usülde devam edemeyiz, bu nedenle

Değişiyoruz. Yaşamlarımız bir eksen etrafında dönerek,

Gizemli bir geometriyi oluşturuyor.

Yaşam döner ve devreder. Geri gitmeniz mümkün değil, ne bir dakika ne de bir gün. Bunu bildiğinde, zamanda herhangi bir noktayı işaretlemek boşuna. Yaşam siz olmadan da sürecek, yanınızdan geçip gidecek, hem de sizi ümitsizce olaylara ayak uyduramaz bir şekilde bırakacak. Bu yüzden mümkün olduğunca yaşamın içinde olmalı ve ilerleme hızınızı korumalısınız.

Geriye ne bakın ne de adım atın. Karar verdiğiniz her an bir adım ileri gidin. Eğer en son adımınız size önemli bir alan kazandırmışsa, bir sonraki adımınızın bunu aktifleştirdiğinden emin olun. Elde edebileceğiniz eşit ya da daha iyi birşey olduğundan emin olana değin mevcut durumunuzu terk etmeyin. Peki ama, bu süreçte zamanlamayı nasıl geliştirceğiz?

Sezgi yoluyla olmalı. Bazı günler, sınırlarımızın sonuna geliriz ve bir duruma karşı sabrımız tükenir. Böyle olduğunda, görüşler, suçluluk, utangaçlık veya tereddüt araya girmeden hemen değiştirin. Bunlar, yaşantımızın bir eksen etrafında dönerek yeni bir evreye doğru yöneldiği noktaladır. Bu süreçten yararlanmasını bilmek doğrudur. Gelişim ve ilerlememizi, kat edilen mesafeyle değil, oluşturulan çizgiler ve açılarla gösteririz.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları

Edit için referans kaynak: 365 Tao, Daily Meditations, HarperOne





148 – ÇEVİRİ

27 05 2012

Tao sözcüğünü

Kalbine yerleştir.

Ondan başka sözcük kullanma.


İnsanlar neden yabancı bir din arayışı içindedir? Neden birçok felsefemiz başka dillerden çeviri? Sonuçta hepimiz insanız, kalbimiz ve aklımız, iki elimiz ve bacağımız var. Hepimiz manevi bir güce tutunmak ihtiyacı içindeyiz, ama bu gücü neden hep başka diyarlarda aramak zorundayız?

Tao öğretisini araştıranlar, bu öğretiden faydalanbilmek için Çinli mi olmaları gerektiğini sorarlar. Evet Tao öğretisinin bir kısmı tamamen Çincedir. Budizm, İslam, Hristiyanlık, Hindu ve Museviliğin aksine Tao Çin’in sınırları dışına çıkmadı ve Çin’in Beş Kutsal Dağı ötesine yayılmadı. Kendini bayağı inançsızlardan korumak için seçkinci oldu. Ama bu Taoculuk sizin ihtiyacınız olan Tao değil.

Gerçek Tao ne bir dine ne de bir milletle aittir. En zeki insanın bile tasavvurlarının ötesindedir, bu nedenle herhangi bir ırka ya da kültüre de mal olamaz. Tao’nun evrensel olduğunu anlamaları gerekir, insanlar sadece ona kendi dillerinde farklı isimler veriyorlar. Tao’nun kendisi yaşamın özüdür, bu yüzden hayatta olanlar her zaman Tao’yu bilme imkanına sahiptir. Şimdi ve burada bulunabileceğini ifade eder ve içten bir arayıcının anlayabileceğini.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları





Işığın Krallığı

26 05 2012

Oda karanlık… Karanlık, boşluk.

Yanan mumun alevi, boşluğu dolduran aydınlık: Işık.

Işığın Krallığı’nda,

Yargılama yoktur, anlayış vardır.

Reddetmek yoktur, kabulleniş vardır.

Acımasızlık yoktur, merhamet vardır.

Öfke yoktur, şefkat vardır.

Üzüntü yoktur, sevinç vardır.

Korku yoktur, sevgi vardır.

Yeryüzü ve gökyüzü, toprak ana ve göksel baba, arasında insanlık.

Yeri göğe bağlayan bir köprü gibi; insan geçiş elemanı, bütünlüğün parçası.

Işık yaşamdır.

Her gecenin sabahında, en derin karanlığın içinden güneş yeniden doğar.

Karanlık ölümdür. Uyku, küçük ölüm. 

Güneşle birlikte, karanlıkla ölen her şey, yeniden yaşama döner.

Ölüm değişimdir, ölüm dönüşüm.

Biz, fark etmeden, her gece ölür, her sabah yeniden doğarız. Uykunun tatlı kollarında yatarken eski “ben”liğimizi ölüm meleğine bırakır, dönüşür ve her sabah yeni bir “ben”liğe uyanırız. Yeni uyanan “ben” artık eski “ben” değildir… Her an, bir önceki an sessizce veda eder bize. Yaşam sessizce değişir her an, fark etmeyiz.

Güneşle uyanan her varlık değişir, ister insan, ister hayvan ya da bitki, ister canlı olsun isterse cansız, hepsi değişir. Evren değişir, dünya değişir, bizler değişiriz.

Sonsuz bir ölüm yaşam döngüsü.

“Doğanın ebedi döngüsü”; kuyruğunu öldüren ve kendini her seferinde yeniden yaratan yılan Ouroboros… Eski bedenini ateşte yakan ve küllerinden yeniden doğan efsanevi Simurg, Zümrüd-ü Anka… Bu sonsuz çarkın ve kendini yok edip yeniden doğuşun sembolleri.

Oysa insan korkar ölüm meleğinden.

Bilmez ki yenilenebilmek için, yeniden doğmak için, ölmesi gerekir her seferinde. Eskiye ait ne varsa, o, ölüm meleğine aittir. Gitmesi gereken her şeyi sevgiyle almaya gelir; geçmişi, eski anıları, üzüntüleri, endişeleri, korkuları, tüm eskileri sevgiyle bırakmasını bilmek gerekir.

Korkunun Krallığı bırakmak istemez. 

Değişmek istemez. Eskiye tutunur, eskiyle var olur. Tüm anılar, geçmişe ait duygu ve düşünceler, geleceğe ait tüm planlar, üzerine gün ışığı düşmeyen ve düşmemiş her şey karanlıktadır.

Korkunun Krallığı karanlıktır. Geçmiş karanlığa gömülmüş, gelecek ise henüz aydınlanmamıştır. Gün ışığı değmemiş her duygu ve düşünce Korkunun Krallığı’ndadır.

Işık bilgidir. Işık var oluştur. Işık yaşamdır.

Her sabah doğan güneşi selamlamak yaşamı kucaklamak demektir.

Her günün ışığı eskiyi kapatır, yeni bir başlangıç yapar. İlerlemek için her sabah yeni bir güne, yeni bir yaşama hoşgeldin demek, her gece eskiyle vedalaşmak gerekir: “Güle güle git, senden çok şey öğrendim…

Güneş, ışık kaynağımız, yaşam enerjimiz. Yol göstericimiz

Yakıcı gücüyle korkutucu, sıcaklığıyla sevgi dolu.

Güneş, bilginin kaynağı, tekamülün deniz feneri. Değişimin merkezi…

Dünya üzerinde yaktığın ister keskin ama naif bir mum alevi olsun, isterse kudretli bir kamp ateşi, alabildiğin kadarını al her seferinde. İhtiyacın kadarını al. Bil ki, aldığın her sefer bir adım ileriye gider, bir nebze daha anlar, kabullenirsin.

Vakti gelmeden ateşe dokunmaz ama vakti geldiğinde, Simurg gibi korkusuz yanarsın.

Her anlayış, her kabulleniş yeni bir “sen” yaratır. Işığın aydınlığında, karanlık ve karanlıkla birlikte de tüm korkular yok olur.

Bilgi yaşamın içinde.

Oku. Her kelime bir mum alevi gibi yolunu aydınlatır. Isıt kendini ve yaşamını aydınlat.

Tüm sahte bilgiler ve sahte ışıklar aslında korkup kaçtığın cehennemin ateşidir. Ama her korktuğunda ve her kaçtığında kendini cehenneme mahkum eden yine sensin.

Işığın Krallığı’nda korku yoktur, sevgi vardır.

İnsan için artık karanlıktan aydınlığa geçiş vaktidir.

İnsanoğlu için esaret değil cesaret zamanıdır.

İnsan, içinde ışık taşıyan, güneşin her doğuşuyla yeniden doğan…

Işık yaşamdır, yaşam sevgidir ve sevgi özgürdür, tıpkı insan gibi…

Tıpkı senin gibi.





147 – BOYUN EĞME

26 05 2012

Mevsimsiz yağan yağmur

Soylu ağaçların taç yapraklarına çarpar.

Şaşkın gezginler sebep ararlar,

Yıpranmış saçaklar altında sıkışıp.

Tao’nun izdeşleri mevsim döngülerini bilmenin ve buna göre hareket etmenin rahatlığı yaşarlar. Olayların kesin gidişatlarına dair süreçleri çalıştıkları bir bilim oluşturmuşlardır. Bazıları öylesine ustalaşmışlardır ki, yaşamları neredeyse sihirliymiş gibi hayranlık uyandırır. Ama bazen olaylar onların düşündüklerinden farklı bir seyir izler, bu bilgeler bile şaşırırlar.

Vakitsiz yağan bir yağmur da böyle bir durum sergiler. Sıcak yaz olması beklenirken, sanki kış ortası bir gün gibidir. Böylesi durumlarda kabullenmekten başka elden ne gelir? Döngülere göre yaşamak demek, her koşulda, tam bir kesinlik ve düzen içinde işleyeceklerini beklemek demek değildir. Gerçekte olayların gelişimi her zaman sistematik bir düzenlemenin ötesinde olacaktır. Doğa insanın teorilerine göre hareket etmez. Tam tersine, bilimimiz, doğayı analiz etme konusunda eksik kalır.

Tao’nun izdeşleri her zaman esnek davranır, var olan koşullara ayak uydururlar. Gerçekleştirmek istedikleri kişisel bir arzuları olsa ve bunun için ön hazırlıklar yapılmış olsa bile, onlar doğa önünde saygıyla eğilmesini bilirler. Zamanın talep ve ihtiyaçlarını karşılamak için kişisel öncelikleri bir kenara koymayı bilmek, en büyük beceriler arasındadır.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları





146 – DEĞERSİZLİK

25 05 2012

Parçalanmış erimiş kayanın düzensiziliği

Bir koni gibi metrelerce yükseğe yığılmış.

Yağmur ve rüzgar kule gibi dikilen yüzlerce çıkıntı ayırmış.

Zamanla, ağaçlar çatlaklarında iltimas için çabalamış.

Milyonlarca yıl sonra bile, akbabalar ve yılanlar mesken tutmuş.

Kudretli kaya, oyulmuş duvarları yeşil sarı ve alev kırmızı likenle bezenmiş —

İnsan kaya ile karşılaştırıldığında çok da zayıf ve çelimsiz.

Daha ne kadar sürecek Tao’yu görmek?

Kendini fazla önemsemeyi bırakıncaya kadar.

Yeryüzü ve gökyüzünün muazzam hareketleri ve jeolojik zamanın devasalığı ile karşılaştırıldığında, insanoğlunun en büyük eylemleri ve ardında bıraktığı eserler bir değer taşımaz. En yüksek dağlara tırmanır, denizin derinliklerine dalar, gözü pekçe kendimizi yakıcı güneşe savururuz, yine de doğanın ölçeğinin kefesinde bile olamayız. Bencilliğimiz ve kendimizi evrenin merkezinde görmemiz yüzünden, yaşamımızın yıldızlar, dağlar ve nehirler yanında bir önemi ve anlamı varmış sanırız. Onlar sanmıyor. Evrenin tarihinde gerçek anlamda önemli bir yere sahip olmayı umut edemeyiz. Ama onu daha iyi bilebilir ve daha iyi bir parçası olabiliriz.

Eğer gökyüzünü mavi tutan, yıldızları yakan, dağları yüce ve ulu kılan, nehirlerin ve okyanusların akmasını sağlayan o gücü bilmek istiyorsanız, o zaman Tao’yla aranıza giren perdeyi kaldırın.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları





145 – GÖRÜŞLER

24 05 2012

Kıpkırmızı bir deniz çamlarla çerçevelenmiş.

Adacıklar burunun önünde biat ederek saygıyla eğilmiş gibi.

Yağmur bulutları kıyı sırtlarını yakalamış.

Kandil çiçeği deniz fenerinin ışığında bir ışık tayfı gibi duruyor.

Bir kır manzarasında en ince detayları fark edebilmek bir anda mümkün değildir. Bakışlarımız her seferinde sadece bir noktaya odaklanabilir. Yakına bakar, sonra da uzağa bakarız. Sola bakar, sonra da sağa bakarız. Eğer odaklandığımız herhangi bir nesne büyük ve genişse, zihnimizde birleşik bir imajı vardır asla bir bütün değildir. Tao’ya yaklaşımımız açısından da durum aynıdır.

Tao sürekli, akıcı ve değişkendir, ancak onu tek bir görüşle kavrayabilmek mümkün değildir. Bizler kendi içimizde oluşturduğumuz birleşik imajlara bel bağlarız. Yeni başlayan biri için, Tao’nun bir anlığına gözüne ilişmesi tesadüfi ve geçici olacaktır. Zaman zaman ayağınız takılıp da fark etmişçesine ona rastlayacak, ya da olayların arasındaki kısa boşluklarda onu göreceksiniz. Olgunlamış bir uygulayıcı için, birleşik görüş eğitim, teknik, araştırma ve kendi kendine edinilen deneyimler sayesinde kazanılır. Ancak uzun yıllar geçse bile, bütünlüğü alabilmek imkansızdır.

Tao’yu tümden ve doğrudan anlayabilmenin bir yolu vardır. Bu içimizdeki ruhsal gücü uyandırmayı gerektirir. Bu gerçekleştiğinde, ruhsallık kendisini parlak bir ışık gibi ortaya çıkarır. Zihniniz ışıldayan bir mevcudiyete genişler. Tıpkı bir deniz feneri gibi, bu enerji feneri aynı anda hem aydınlatan hem de gören göz olur. Dikkat çeken anlamlı bir biçimde, gösterdiği şeyi aynı zamanda doğrudan da biliyordur. O gören ışıktır.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları





144 – GİZLİ

23 05 2012

Peygamberler ve din adamları Tao’nun formunu öğretirler.

Tao’nun özü öğretilemez.

Gizlidir,

Öğretilerek bilinemez.

Niye dinler bir süre sonra geçerliliğini yitirir ve yok olur? Çünkü dinleri var eden insanoğludur. Din ve ruhsallık birbiriyle ilintili olsa da aynı şey değildir. Din insanların ve kültürlerin bir yaratımıdır. Ruhsallık ise insanın Tao’yla birebir ilişkisinden doğar. Dinleri, gelenek ve ritüel yozlaştırır. Mükemmel değildirler. Yaratıcıları yok olduğunda, en kutsal sözler bile gücünü yitirir.

Bizim ruhsala ilişkin sorunlarımız atalarımızınkinden çok farklı değil, ve bugünün doğruları da önceden olduğu gibi hala aynı ruhsallığı bulmaya çabalıyor. Neden? Çünkü bütün doğrular aslında bizi Tao’ya yöneltiyor. Tao gizli bir şekilde hep var oldu, devamlı ve sonsuz. Araştırmamıza dinlerin dünyasında başlayabiliriz, ama ancak bilincimizi dışarıdan gelen yoz etkilerden arındırabilirsek, işte o zaman Tao’nun dünyasına girebiliriz. Bu gerçekleştiğinde, dinlere ihtiyacımız kalmaz.

Eğer gerçek anlamda içsel bir deneyim yaşamak istiyorsanız, din adamlarına öykünmek, onlara benzemeye çalışmak delilik olur. Bu durumda sadece diğer asli arayıcıların hatalarını tekrarlamış olursunuz. Tao’nun adı sanı duyulmamış izleyicisi olmak daha anlamlıdır. Böylece sosyal eylemlerin çelişkilerinden kurtulmuş oluruz.

Alıntı : 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao, Dharma Yayınları