Öyküyü bazılarınız bilir… Dünyaya tüm kötülükler Pandora’nın Kutusu’ndan saçılmıştır…
Yunan mitolojisinde yer alan bu öykü Tanrılar tarafından insanın cezalandırılışını anlatır, ateşi elde eden insanın -ki bu da bir başka öyküdür- kendisiyle eşitlenmesini istemeyen baş Tanrı Zeus, hem ateşi insanlara veren Tanrıyı hem de insanı ayrı ayrı cezalandırır…
Bir ödül ve bir ceza… Yapılan hiçbir şey karşılıksız kalmaz…
İnsan için verilen ceza ilginçtir, o güne kadar dünya üzerinde var olan sadece erkeklerdir, insana ceza yine bir ödül içerisinde sunulur, kadın ile… Cezanın kendi içerisinde bir hilesi vardır; kadın, erkek için dünya yaşamında yalnızlığının sonudur, artık yaşamı paylaşabileceği, gelişip büyüyebileceği kadın ile birlikte olacaktır, kadın ise -tıpkı bir çeyiz sandığı gibi- kendi getirileriyle gelmiştir, kapalı bir kutuyla…
Tüm Tanrıların farklı bir özellik verdiği kadın, bir Tanrıçanın yüzüne ve güzelliğine sahiptir. Ancak dışta görülen içte kadının sahip olduklarını yansıtmaz, kadın her Tanrı ona ne katmak istediyse onunla bezenmiştir özünde… Yanında getirdiği ise kendisinin bile bilmediğidir…
Öykü birkaç versiyona sahip, derler ki, Zeus, kadını dünyaya gönderirken yanına verdiği kutuyu açmamasını tembihler. Ama belki kendi bile farkında değildir, bir diğer Tanrının vermiş olduğu merak duygusunun… Dünyaya geldiğinde kadın, yanında getirdiği kutuda ne olduğunu merak eder.
Ve kutuyu açar…
Öyküye göre, Pandora’nın Kutusu, içinde yaşamın tüm kötülük ve iyiliklerini saklarmış… Kutu açıldığında hepsi serbest kalır, iyilikler tekrar Tanrıların diyarına döner, kötülükler ise dünyada insanla kalır… Yaptığının farkına varan Pandora, aceleyle kapatmaya çalışır kutuyu ama geç kalmıştır. Kapak kapandığında içindeki her şey açığa çıkmıştır bile, bir tek umut, evet umut kalmıştır kutunun içinde…
Umut hâlâ hep insanın yanındadır ve insanın içeride kapalı, gizli tutabildiği tek şeydir…
Peki, umut, iyilik midir yoksa kötülük mü? Öyle ya, kutuda hem iyilikler hem de kötülükler vardı, umudun tüm iyilikler gibi Tanrılar diyarına mı gideceğini yoksa tüm kötülükler gibi dünyada mı kalacağını asla öğrenemez insan. Ta ki, kutunun kapağını tekrar açıp umudu serbest bırakana kadar…
Bu öykü ise yazılmamıştır… Bizler asıl hikayeyi umut Pandora’nın Kutusu’nda kapalı iken bırakırız…
…
Bugün yeni bir öykü yazılıyor…
İnsan dünyaya gelirken kendisine verilmiş olan kutuyu açtı ve alelacele kapatmaya çalıştığında yine çok geç kalmıştı…
Kutudan, hastalık çıktı, korku ve endişe ile beraber… Ölüm korkusu, kaybetme korkusu çıktı… Kaos çıktı kutudan, bilinmezlik ve değişim korkusu… Güvensizlik çıktı, şüphecilik ile birlikte… Atalet, saklanma, üzüntü, gözyaşı çıktı… Düşünceler çıktı, kimi komplo teorileri yazdırdı kimi yok oluş senaryoları… Duygular çıktı, öyle kavga halindeydiler ki savaş çıktı… İsyan çıktı…
Ah, öyküye göre kutudan iyilikler de çıkmış olmalıydı, ne kadar da çabuk döndüler Tanrıların diyarına, insan bir an olsun bile göremedi geldiklerini…
Ya, umut, yetişebildik mi umudu kutuya kapatmaya, belki de öğrendi insan umut aslında iyilik miydi insana yaşam gücü veren yoksa kötülük müydü hep olmayacak olanı bekleten?
…
Bugün her birimiz öğrendik, yanımızda getirdiklerimizi, içimizde sakladıklarımızı…
…
Tüm öyküler insana insanı anlatır…
Öyküyü anlatan da dinleyen de insanın kendisidir…
Kaynak insanın içindedir…
Gökyüzündeki Tanrı, ödüller cezalar, yaşamın öyküsüdür…
İnsan, içindeki sonsuz kaynakta bazen bir Tanrı bulur, tüm dünyayı yaratan, sevgiyle ödül ve öfkeyle ceza veren… Bazen aşktan kendini kaybetmiş bir erkek bulur, sadece birleşeceği kadın için heyecan duyan… Bazen de çaresiz bir kadın bulur, merakına yenilen…
İnsan, içindeki sonsuz kaynakta yaşamı bulur, öyküyü yazanın da yazdıranın da kendisi olduğunu bilmeden…
…
Pandora’nın Kutusu yaşamın anlamını anlatır insana…
Yaşamda her şeyin zıddıyla var olduğunu gösterir…
Kutuda hem iyilikler hem de kötülükler vardır. Açıldığında Tanrılar diyarına giden iyilikler cenneti anımsatır, dünyada kalan kötülükler ise cehennemi.
Öykü bize der ki, “Sen eğer iyiliğin yolunu takip edersen Tanrılar gibi olabilir, cennete gidebilirsin ve sen, evet yine sen, kötülüğün yolunu seçersen, seçtiğin dünyada azap dolu bir yaşamdır, seçtiğin cehennemindir.”
Yine öykü bize der ki, ekilen her tohumun hasadı olacaktır, atılan her adım yolu belirleyecektir…
…
Bugün seçim bizim…
Her birimiz Tanrısal özelliklerle, Tanrısal bir surette geldik bu dünyaya… Sonsuz farkta ve çeşitlilikte olsak bile ortak bir yanımız var, merak… İçinde ne olduğunu keşfetmek için bizlere verilen kutuyu açacağımız ise kesin…
Kutudan ilk çıkan korku ve endişe, telaşla geri adım atmaya yöneltir bizleri. Biran önce kapatmak sanki tek çözümdür. Halbuki, kutudan cesaret de çıkmıştır, cesaret Tanrıların diyarına giden yolda hepimize rehberlik edecektir…
Aslında sonrası belki de zannettiğimizden kolay, insan bir kere yüzleştiğinde gerçekten kim olduğuyla, artık geriye atılacak bir adım kalmaz. Yol ileriye doğrudur…
Her adımda değişerek, her adımda dönüşerek, insanın tüm yolculuğu kendinden kendine bir keşifte, gerçekten kim olduğunu bulma yolundadır…
Kutuda kalan son şey, umut, yolculukta hep yanında olan… İyilik midir yoksa kötülük mü? Şimdi, ona da siz karar verebilirsiniz artık. Ne de olsa her yolculuk sadece yolcusuna özeldir…
31/03/2020, İnsan Bedenin Ötesinde, Saba Melike Belkıs Doğar